Geçen gün bulut uygulamasında yıllardır biriken fotoğraflarımı şöyle bir gözden geçirip, gereksiz kareleri temizlemeye cesaret edeyim dedim. İlk 10 dakikadan sonra cesaretim biraz kırılır gibi oldu çünkü son 5 yılda o kadar çok fotoğrafı arşive atmışım ki, kendi kendime pes dedim!
2000 yılı öncesinde, henüz dijital çağa girmemişken her bir fotoğraf karesi altın değerindeydi. O yüzden de çok dikkatli çekim yapar, en iyi anı tek bir kareye sığdırmaya çalışırdık.
Şimdi tabii akıllı cihazlarımızla peş peşe her an, her dakika istediğimiz kadar çekim yapıp sonra da onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce fotoğrafı nerelere sığdıracağımızı bilemiyoruz.
Fotoğrafları silmeye üşenince, bir süre sonra ortaya inanılmaz bir karmaşa çıkıyor. Hani, istifçi evleri vardır ya; günümüzde de çoğu insanın telefonu, bilgisayarları, bulut uygulamaları fotoğraf istifçiliğinin birer örneği halinde.
Aslında ben sık sık telefonumdaki fotoğrafları silmeye çalışsam da, kıyamayıp arşive attığım fotoğraflar binleri bulmuş. Bir yandan iyi bir yandan kötü bir durum bu.
İyi; çünkü silmediğim fotoğraflar sayesinde unuttuğum, bana mutluluk veren birçok anıyı hatırladım. Kötü; çünkü arada öyle gereksiz, öyle saçma sapan kareler vardı ki, bunları ne diye silmediğime kızdım.
***
Neyse, ben asıl konuya geleyim. O mutluluk veren fotoğrafların bir kısmı sizin de tahmin edebileceğiniz üzere sokak hayvanlarına ait.
Yüzlerce kedi, köpek, kuş fotoğrafını saklamışım. Özellikle de esnafların kedilerini, köpeklerini çekmişim.
Kemeraltı’nda pet-shop dükkanının önündeki dev kuru mama çuvalının üzerinde uyuyakalmış bir kedi…
Dükkanının önünde hasır taburesinde çayını içen esnaf dostuna sevgiyle bakan bir sokak köpeği…
Yağmurlu bir günde Alsancak’taki kozmetik dükkanının içine sığınmış köşede dinlenen ıslak bir köpek…
Eski kitapçının eski kitaplarının üzerine sere serpe yatmış adeta konu mankenliği yapan iri bir sarman…
Bakkal dükkanının önünde “bana bir şey çıkar mı” dercesine içeri bakınan bir karga…
Bostanlı İskelesi’ne giderken köşedeki balıkçıların en yakın dostlarından Şakir ve arkadaşları…
***
Şakir’e burada bir parantez açmak isterim. Şakir, bir pelikan. Kocaman, heybetli ve yaşlıca bir arkadaş. Şakir yıllar önce balıkçıların tek pelikanıydı. En son gördüğümde sayıyı üçlemişlerdi. Şakir sevdiği pelikan arkadaşlarını da arada balıkçıların yanına getiriyordu.
Şakir’in bir özelliği, çok sosyal bir hayvan oluşu. Arada bir sudan karaya çıkar, balıkçıların yanında takılır. Fotoğraf çekenlere bol bol poz verir. Çevredeki kedilerle de arası gayet iyidir. Yan yana saatlerce bir arada vakit geçirirler. Ne kediler ona pıslar, ne de o dev kanatlarıyla onları korkutmaya çalışır. Sessizce, birlikte olmanın keyfini sürerler.
***
Şakir ve diğer tüm kent hayvanlarının insanlarla dostluğunda aslında mutluluğun sırrı saklı. Birbirinizden çok farklı olabilirsiniz; aynı dili konuşmayabilirsiniz, farklı yaşam tarzları sürdürebilirsiniz, aranızda görünürde hiçbir benzerlik bulunmayabilir, hatta aynı türden bile olmayabilirsiniz ama her zaman sevgi frekansında buluşabilirsiniz.
Birbirinizin var olma hakkına saygı duyup, birbirinize sevgi penceresinden bakınca gerçek mutluluğu o anda yakalayabilirsiniz.
Arşivde kalmış eski fotoğraflardan nereye geldik...
Bu haftalık da böyle olsun. Sevgiyle kalın.