Başlamaz olaydım.
Pazartesi sabahı gazeteye gelip, ajansları tararken yine İzmir'de, Narlıdere'de kafası kesilip parka atılmış kedi haberini gördüm.
Salı günü Bilecik'te, hayvanseverlerin trafik kazası sonucu yaralandığını sanıp Eskişehir'deki veteriner kliniğine getirdikleri sokak kedisinin havalı tüfekle vurulduğu belirlendi.
Sonraki günler haberlere bakmaya korktum.
* * *
Ülkemizde hayvanlara şiddet, keyfen hayvanları öldürmek, işkence etmek artık neredeyse normalleşti.
Ancak en büyük tehlike de bu.
Bu tip haberleri görüp, artık şaşırmamak ve “Bu memleket psikopat dolu, ne yapalım” demek aslında en kötüsü.
* * *
Oysaki, hayvanlara yönelik şiddet içeren eylemlerin, kendini hayvanlarla sınırlı tutmayan tehlikeli bir psikopatolojinin belirtisi olduğu, yüzlerce örnekle kanıtlanmış bir gerçek.
Mesela, FBI için seri katil dosyası hazırlayan Robert K. Ressler “Katiller çoğunlukla çocukken hayvanlara işkence edip onları öldürerek başlarlar cinayetlere” diye not almış.
Hayvanlara şiddetle ilgili sadece internet üzerinden kısa bir araştırma yaptığınızda karşınıza yüzlerce makale ve araştırma çıkıyor.
Peki 'bugün hayvanlara zarar verenlerin yarın insanlara rahatlıkla zarar verebileceği' bilimsel olarak kanıtlanmışken, neden ülkemizde hala gereken hukuki düzenlemeler ve ağır cezai yaptırımlar uygulanmıyor?
Neden hala hukuk sistemimiz, sahipsiz hayvana mal gözüyle bakıyor?
O pompalı tüfekle bir sandalyeye ateş edilmiyor; kanlı canlı, nefes alan, duyguları olan bir köpek vuruluyor.
Kafası kesilen oyuncak ayı değil, kalbi atan bir kedi.
Bu ülkede sahipli ya da sahipsiz hayvan öldürmenin, hayvana şiddet ve işkecenin cezası, bu suçu değil işlemeye aklından geçirmeye dahi cüret edilemeyecek kadar ağır olmadıkça, bu vahşet azalmayacak.
Aksine her gün bu tip haberler okuyup yüzümüzü buruşturmaya devam edeceğiz.
O yüzden bıkmadan usanmadan söylemeye devam edeceğiz
“Hayvan haklarına saygılı, gerekli yaptırımları içeren YENİ BİR YASA İSTİYORUZ”