Siyasal iktidarların birincil görevi vatandaşlarının can güvenliğini sağlamaktır.

Türkiye’de özellikle son zamanlarda can güvenliğinin varlığı sorgulanır hale gelmiştir.
Ülkenin bir bölgesinde terör örgütünün eylemleri sürerken büyük kentler başta olmak üzere tüm yerleşim birimlerinde tabancalı, bıçaklı saldırılar, soygun olayları, liselerde arkadaşlarını gasp eden öğrenciler, kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaşması, mahallelerde hırsızların cirit atması, buralarda yaşayanların korkularını ve endişelerini artırmaktadır.

Etnik ver mezhepsel bölünmeler, “ötekileştirme” politikalarının devam etmesi, gelir dağılımındaki adaletsizliğin daha da büyümesi, adalet sistemine güvenin kalmaması, yoksulluk, işsizlik toplumu patlamaya hazır hale getirmiştir.
Büyük kentlerde varsıllar, yakın banliyölerde özel güvenlik güçlerinin koruduğu “GETTO”larda yaşamayı tercih ederken, kentlerdeki halkın büyük bir çoğunluğu belli bir saatten sonra evlerine kapanmak zorunda kalmaktadır.

Sokaklar tinerciler, gaspçılar, eli silahlı zorbalar tarafından adeta işgal edilmiştir.
Tüm bunlar halkı öfkeli bir toplum haline dönüştürmüş “BİREYSEL KORUNMA” arayışı içerisine itmiştir.
Bu öfkenin getirdiği silahlanmanın, kime, nerede, ne zaman patlayacağını kimse bilemez.
Bu nedenle can güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlem bir an önce alınmalıdır. Bireylerin adaleti kendilerinin yerine getirme düşüncesi önlenmelidir.