1972 yılında yapılan Birleşmiş Milletler çevre konferansında, Dünya Çevre Günü olarak kabul edilen 5 Haziran, bir kutlama günü olarak değil çevre sorunlarıyla yüzleşme günü olarak kabul edilmelidir.
Çünkü dünyamızda çevre sorunları, 43 yıldan bu yana azalmak yerine giderek daha da artmıştır. Ülkemizde de çevre sorunları, bölgelere göre değişkenlik göstermekle beraber, özellikle sanayileşmenin yoğun olduğu bölgelerde, insan sağlığını tehdit eder noktalara gelmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre, illerde su kirliliği, hava kirliliği, atıklar, gürültü kirliliği, erozyon öncelikli çevre sorunlarıdır. Erozyon, ülkemizin çok büyük bölümünde görülen, Türkiye'nin her yıl zengin toprak yüzeyinin yok olmasına yol açan başta gelen sorunlarımızdan biridir. Yine her geçen gün miktarı artan atık sorunu büyük önem taşımaktadır. Su kaynaklarımız hızla kirlenmiştir. Yanlış sulama yöntemleri başta Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerimiz olmak üzere toprakta tuzlanmaya, çoraklaşmaya neden olmaktadır. Özellikle nehir ve akarsulara kentsel kanalizasyon sularının arıtılmadan veya kısmen arıtılarak deşarj edilmesi, katı atıklardan kaynaklanan sızıntı sularının yer altı sularına veya yüzeysel sulara karışması, tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan zirai mücadele ilaçlarının ve gübrelerin aşırı ve bilinçsiz kullanımı, sularımızdaki kirliliği arttıran faktörlerdir. Sanayi faaliyetleri sonucu meydana gelen katı ve sıvı atıklar da akarsuları ve yer altı sularını kirletmektedir. Anız yakma ve kaçak avlanma da biyolojik çeşitlilik üzerinde tehdit oluşturmaktadır. Kocaeli'nin Körfez bölgesi ve çevresi endüstriyel emisyonlar nedeniyle halk sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir. Ergene Havzası sanayi, tarımsal kirlilik ve evsel atıklardan ciddi biçimde etkilenmiştir. Çevre Müh.Odası verilerine göre Sakarya Nehri çok kirli, ağır metal yüklü sular kategorisindedir .Bölgemizde başta Gediz Nehri olmak üzere Küçük ve Büyük Menderes, Bakırçay Nehirleri de hızla kirlenmiştir. Bu nehirlerde evsel atıklar ve endüstriyel atıklar, aşırı gübre ve pestisit kullanımıyla vahşi sulama ile nehir yataklarına atılan çöpler vb. Unsurlar, en verimli bu su havzalarımızı en kirli sular kategorisine sokmuştur.
Türkiye’nin iklim değişikliği karnesi de iyi değil. WWF’e göre; 1990 yılındaki seragazı emisyonlarındaki artış oranı 2013 sonu itibariyle yüzde 110’u geçti. Türkiye’de kişi başına düşen seragazı emisyonu miktarı da 6 tonu buldu. Bu veriler, yılsonunda Paris’te yapılacak iklim zirvesinde Türkiye’nin daha ciddi sorumluluk alması gerektiğini gösteriyor. Artan fosil yakıt kullanımı iklim değişikliği sorununu körüklerken, türler üzerindeki baskıyı da arttırıyor. Seragazı emisyonlarının yüzde 67,8’i enerji kaynaklı. Bu da kömür, petrol ve doğalgaz yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmemiz, enerji tasarrufu ve enerjiyi verimli kullanma çalışmalarını hızlandırmamız gerektiğini gösteriyor.
Bugünlerde basında sıkça yer alan Ataköy mega yat limanı projesi için 20 futbol sahası büyüklüğünde bir deniz alanı doldurulup, alanın doğal yapısı ve denizel ekosistemi değiştirilirken; 5 Haziran günü, İTÜ GSF’si öğrenci ve öğretim elemanlarının Nişantaşı bölgesinde, ayrıştırılan atıklardan gerçekleştirdiği, “Atıklarla Yeni Yaşam”, sergisi geleceğimiz olan gençlerin konuya ilgisi açısından umut verici! Gelecek kuşakların, çevre duyarlılığını bir yaşam biçimi haline getirecekleri bir dünyayı şekillendirmek, hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır.