Çok farklı, renkli ve güzel bir dünya var, sualtında. Ancak bu güzelliklerin giderek daha hızlı biçimde kaybolmasını izlemek insanı hüzünlendiriyor.
Yıllarca zıpkınla avlandıktan sonra, balıklara kıyamamaya başlayınca, zıpkını atıp, bir sualtı kamerası aldım, 15 yıl önce. Şnorkelle dalıp fotoğraf çekmeye başlayınca, daha önce fark etmediğim çok sayıda canlı ile tanıştım, savunmaya ve avlanmaya yönelik geliştirdikleri müthiş stratejilerini izledim, birçoğuyla dost oldum. Yıllar içinde birçok dostum teker teker ortadan kayboldu; bu kayboluş bazen yavaş, bazense aniydi.
Türkiye’de yıllardır daldığım, fotoğraf ve video çektiğim iki nokta var, ilki Çeşme Paşalimanı’nda… 2016’nın Aralık ayındaki tanker kazası sonrası, buradaki deniz canlılarının sayısında ve çeşitliliğinde çok hızlı bir düşüş oldu; örneğin farklı türlerde çok sayıdaki deniztavşanları neredeyse tamamen ortadan kayboldu. Fırfırlı eteklerini döndüre döndüre dans eden İspanyol dansçıları andırarak yüzmeyi başaran ender deniztavşanı türlerinden biri bölgede en baskın türdü. Ardından, nerdeyse her taşın altından çıkan, renk renk denizhıyarları kalktı ortadan, Japonya’ya yapılan ihracat nedeniyle! Oysa denizlerde özellikle ağır metallerin temizlenmesinde önemli bir etkinlikleri vardı. Çift dolaşarak birbirlerine kur yapan supya, kalamar ve deniziğneleri de yok artık…
HHH
İkinci sürekli dalış yerim Datça’da bir yarımada ile ayrılmış, biri genelde dalgalı, diğeri dalga almayan iki kıyı. Bu kıyılar yerli türler ile Kızıldeniz göçmeni mültecileri birarada bulunduran geniş bir biyoçeşitliliğe sahip olması ve berrak suları ile sualtı fotoğrafçılığı için harikaydı. “Dı” diyorum, çünkü geçen yıl gözlediğim canlı sayı ve çeşitliliğindeki azalma, bu yıl daha da hızlanmış, deniz bulanıklaşmış, denizlerin ormanı sayılan deniz erişteleri (yosun) seyrelmiş ve yeşil renkleri beyaza dönmüş durumda. Dalgalı koydaki yeşil kaplumbağalar (Chelonia mydas), özenle ısırıp, köklerine zarar vermeden beslendikleri, renklerini sağlayan yeşil erişteler (Posidonia operanca) olmayınca, terk etmişler o koyu. Yeşil kaplumbağaların aksine, deniz hayvanlarıyla beslenen etçil Caretta caretta’lar da besin sıkıntısı çekiyor olabilirler; ilk kez balıkçıların attığı artıkları kemirdiklerini izledim, bu yıl. Kızıldeniz göçmeni sokar, kardinal, külah balığı gibi türler, geçen yıl sayıları çok artan zehirli denizkestaneleri (Diadema setosum) bile çok azalmıştı. Leş yiyici yüzlerce deniz çıyanı ve kalem denizkestanesinin yer aldığı bölgede tek bir canlı kalmamıştı. Sadece asker ve aslan balıklarında orantısal bir artış vardı; bir de Synaptula reciprocans türü denizhıyarı sayısında.
Ortak (simbiyoz) yaşayan canlılar, daha az etkilenmiş gibiydi. Çektiğim fotoğraflarda bir müren balığının ağzındaki karidesi görünce, yemek üzere olduğunu sandım; oysa temizlikçi bir karidesin (muhtemelen Urocaridella pulchella) ağzını temizlemesine izin veriyormuş. Bir yeşil kaplumbağa altına yapışarak yol alan Echeneidae ailesinden irice vantuzlu balığı (remora) izlemek de ilginçti.
HHH
Son yıllarda sualtında gözlenen olumsuz değişimi sadece iklim değişikliği (küresel ısınma) ile açıklamanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu güzel koylarda demirleyen giderek artan sayıda teknenin sintine ve balast sularını geceleri bu ortama bırakmalarının da etkili olabileceğini düşünüyorum. Bu teknelerin belirli aralarla atık sularını atık kabul tesislerine götürmelerinin sağlanması, denetlenmesi ve caydırıcı cezaların uygulanması gerek. Atık kabul tesis sayısının artırılması, bu tesislerin iyi denetlenmesi ve atık petrol türevlerinin geri kazanılması da harika olur.
Denizaltındaki canlılar, üstündekiler gibi çığırtkan değiller; bırakın çığlık atmayı, ses çıkarabilenlerin sayısı bile çok kısıtlı. Dostlarımızın sessiz çığlıklarını duydum bu yıl.
“Ölüyoruz” diyorlar…
Lütfen bu sesi duyup, önlem alalım.
Çocuklarımız, torunlarımız bu güzellikleri sadece fotoğraf ve videolardan izlemesinler…