Doksanlı senelerin sonlarında yeni bir ses, tüm müzik marketlerdeki hoparlörlerden yayılıyordu havaya… Kaset ya da yenice yaygınlaşmaya çalışan cd’lerini satabilmek için olanca gücüyle bağırtıyordu esnaf bu yeni sesi… İlk kez duyanlar hemen yakıştırıyorlardı; “Müslüm Gürses mi bu? Hayır değil! Ama sesi ne kadar da benziyor”
Müslüm Baba değildi kulaklarına gelen sesin sahibi ama 1997’de albümüne aldığı bir şarkı o kadar sevildi, o kadar çok söylendi ve dinlendi ki; arabesk müzik piyasasına yeni girmiş Hakan Taşıyan’dı Müslüm Baba’ya benzetilen… Ve o çok sevilen ve hala dillerden düşmeyen şarkı da, sözleri Şakir Askan’a, bestesi de Murat Şenpınar’a ait olan “doktor” idi.
“Çaresiz derdimin sebebi belli/ Dermanı yaramda arama doktor/ Şifa bulmaz gönlüm senin elinden/ Boşuna benimle uğraşma doktor” şeklinde bir dörtlükle başlayan şarkıya göre; gönlü yaralı bir kişinin, doktor elinden şifa bulamayacağı veya iyi edilemeyeceği anlatılmak isteniyor. Elbet ki sevgiliye ulaşamamanın verdiği olumsuz tepki dile gelmiş burada ama konumuz bu değil şimdi. Aslında tıpta, gönül yaralarına veya benzer ruhsal problemlere deva olabilecek dallar mevcut… Ve hatta yazın dostum, Psikiyatr Doktor Aybars Akoğlu’nun bu konuda uzman olmasıyla birlikte, konu ile ilgili kaleme aldığı makalelerin de mevcut olduğunu belirteyim. Dr. Aybars Akoğlu, bir tıp hekimi olmasının yanında, çok iyi de bir futbol izleyicisi, taraftarı, yöneticisi ve hatta bir dönem Altay’ın saha içi hekimliğini de üstlenmiş bir futbol emekçisidir.
Futbolun inanılmaz derecede içerisinde olan ve belki de hiçbir doktorun tedavi edemeyeceği raddede futbol aşkı ile yanıp tutuşmakta olan, kıymetli arkadaşım Dr. Aybars Akoğlu gibi hekimler de var!
Hemen yanı başımızda Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği (Tüfad) İzmir Şubesi Başkanı Dr. Şaban Acarbay var mesela… Hayatını spora ve sporcuya adamış…
Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada tanınmış ve rahmetle andığımız bir Karşıyaka efsanesi spor hekimi Dr. Bülent Zeren var mesela…
Yine, yüzlerce hastasını ücretsiz iyileştiren, alanındaki en iyilerinden olan Dr. Levent Köstem var mesela… Ekşi sözlükte kendisi için aynen şöyle yazılmış; “spor yaralanmaları konusunda, çöldeki vaha gibi…”
Eski hakemlerimizden, aslında tıp doktoru olan Ahmet Çakar var mesela… Tolga Özkalfa var Süper Lig hakemlerimizden ve o da tıp doktoru… Alman hakem Markus Merk adını futbol severler iyi hatırlayacaklardır ki, kendisi dünya sıralamasında ilk beşe girmiş bir hakemdir ve o da bir tıp hekimidir.
Bir penaltı kurtararak, son anda evine dönmekten vazgeçen, dünya sosyalist devrimci hareketinin simgelerinden olan Che Guevara’da tıp doktorudur. Ve kendi coğrafyasında devrimci bir doktor olarak yaşamış, Latin Amerika’nın neredeyse tamamını dolaşarak, yoksulluk ve getirdiği hastalılarla yüzleşmiştir.
Bir de Dr. Socrates var; ismini antik Yunan filozofundan alan Brezilyalı yıldız futbolcu, isminin hakkını yaşamında fazlasıyla vermiştir. Hem oynadığı futbolla sahada, hem de felsefi yaşam tarzıyla saha dışında… Kendisi de tıp doktorudur ve futbolu bıraktıktan sonra mesleğini spor hekimi olarak bir süre sürdürmüştür. Ayrıca Dr. Socrates’i, yirminci yüzyılda Demokles’in kılıcını taşıyan yaveri gibi de tanımlasak yanlış olmaz; futbol oynadığı yıllarda galibiyet primlerinin sadece futbolculara değil, malzemecisinden, temizlikçisine dek tüm ekibe dağıtılması hususunda takım arkadaşlarını ikna etmiştir. Halk arasında o kadar sevilmiştir ki, Brezilya’da sivil bir seçim olabilmesi için alanlarda milyonlara hitap edebilmiştir.
Az evvel okuduğunuz, tıp doktoru olup da spora olan düşkünlüklerinden örnekler verdiklerim, bu dünyaya ve toplumlarına büyük katkılar sağladılar. Ve bu sayfalara yetmeyecek kadar daha isim var dünyada ve ülkemizde benzer… Konuyu nereye getireceğim belli;
Ülkemizde nefes alan ve ancak kalite skalası giderek azalan ve maalesef toplumumuzun içerisinde yer alan niteliksiz, cahil ve cüretkâr bir popülasyon oluştu. Ve yine maalesef bu nüfus, kural tanımazlıkla ve kaba kuvvetle yaşamlarında karşılarına çıkan güçlükleri, sıkıntıları, zorlukları, sınavları ve diğer olumsuzlukları aşabileceklerini sanıyorlar. Aslında sanmakla da kalmıyorlar, siyasi iktidarın da göz yumması ve/veya kanun koyuculuk vasfını doğru kullanmamasıyla yüz bulmuş durumdalar.
Elbet ki başarılı olamayacaklar. Elbet ki hak, hukuk ve adalet tecelli edecek, liyakatin omuzlarda taşınacağı günler de gelecek.
Ve etrafımız, Dr. Aybars Akoğlular, Dr. Şaban Acarbaylar, Dr. Bülent Zerenler, Dr. Levent Köstemler, Dr. Che Guevaralar ve Dr. Socratesler ile dolup taşacak. İnanın, ben inanıyorum.
Dipnot; “Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem/ Boğazımda düğümleniyorsa lokma/ Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa/ Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli/ Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa/ Denize bile iştahsız bakıyorsam/ Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen/ Bu darağacı suratlı toplum!” Oktay Rıfat.