Ahmet Necdet, kelimelerle bir atlas gibi dünyayı önümüze seren ve dağları, nehirleri, ıssız vadileri şiirlerinin içine taşıyan bir coğrafyacı ve şairdir. Ancak onun gerçek haritası, yüreğinden taşan hüzün atlasıydı. İzmir, bu özel haritanın merkezinde yer alır; şehrin mavilikleri, tarih kokan sokakları ve esintileri, şiirlerinde hep birer ilham kaynağı olmuştur.

İzmir’de 1979 yılında Ege Üniversitesi'ne katılarak Coğrafya Bölümü’nü kuran ve Ege Coğrafyası Dergisi’ni hayata geçiren Ahmet Necdet, İzmir’in kültürel dokusuna derinlemesine nüfuz etmiştir. Onun şiirlerinde İzmir, bir liman kenti olmanın ötesinde, bir yaşam biçimi, huzur ve melankoli kaynağı olarak öne çıkar.

Ahmetnecdetsozer Siirhane

 İzmir’in bir rüzgâr gibi esen kadim ruhu, Ahmet Necdet’in dizelerinde hüzün ve umutla buluşurdu. Ahmet Necdet’i 1980’li yılların sonunda, Alsancak'taki Gazi Kadınlar Sokağı'ndaki bir şiir buluşmasında tanımıştım. İzmir, şairin sanatında çok daha derin bir anlam taşıyordu: Bir yaşam arkadaşı, bir sığınak ve sonsuz ilham kaynağıydı.

Ahmet Necdet’in hayatı, İnegöl’de başlayan bir yolculukla İstanbul ve Erzurum gibi şehirlerden geçerek İzmir’de bir dönüm noktasına ulaşmıştı. 1933 yılında İnegöl’de doğan Ahmet Necdet, şiir ve coğrafya arasında köprüler kurarak hem bilimsel hem de sanatsal bir kimlik kazandı. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nden mezun olduktan sonra, Van'dan Konya'ya, Finike’den Erzurum'a kadar Türkiye’nin çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaparak insanlara coğrafyanın derinliklerini aktardı.

Ahmet Necdet, bilimsel araştırmalarını beşeri ve iktisadi coğrafya alanında yoğunlaştırmış, Anadolu’nun coğrafi ve kültürel özelliklerini derinlemesine incelemiştir. Ancak, onun asıl tutkusunu, bu bilimsel bilgileri şiirsel bir dile dönüştürmek oluşturdu. Şiirlerinde, insan ve doğa arasındaki ilişkileri, bir bilim insanının titizliği ve bir şairin duyarlılığıyla ele almıştı. "Uzuneşek", "Ne Çok Enkaz" ve "Aşk Ey" gibi eserlerinde, geleneksel ile moderni, yerel ile evrenseli harmanlamıştı. Bu çizgi O’nu şiirde özel bir şekilde ayrıcalıklı kıldı.

A. Necdet

ÇEVİRİDE DE USTA BİR İSİM

Ahmet Necdet, Batı edebiyatından etkilenerek Paul Celan, Charles Baudelaire, Guillaume Apollinaire gibi isimlerin eserlerini Türkçeye kazandırmış bir çevirmen olarak da dikkat çekti. Bu çevirileriyle Batı edebiyatını Anadolu topraklarıyla buluşturmuş, yerel ile evrensel arasında bir köprü işlevi görmüştü. 2010 yılında İstanbul’da vefat eden Ahmet Necdet, geride sadece şiir kitapları ve çeviriler değil, çok katmanlı bir edebiyat mirası bıraktı.

Bir şiirinde hepimize; "Dün yoktu, yarın hiç yok, yaşadığın şu ân’a/ Sahip çıkmazsan eğer o ân da geçecektir. / Unutma: Hep çokluksa, Hiçlik daima tektir! " diye seslenen Ahmet Necdet, “hep” ve “hiç” kavramlarının derin anlamlarla iç içe geçtiği bir dünya sundu.

Şair, ölüm ve sonsuzluk, varlık ve yokluk gibi temaları ele alırken, mitolojik imgelerden de sıklıkla faydalandı. Ab-ı hayat, Anka kuşu ve Nuh Tufanı gibi temalar, onun şiirlerinde anlamı derinleştiren metaforlar olarak yer buldu. Ahmet Necdet, ölümle “hiçliğe” karışırken, şiirleriyle iz bırakmayı hedefleyen bir ustaydı.

Necdet, Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Edebiyatçılar Derneği gibi önemli kurumların üyesiydi. "Gün Yüzleri" isimli kitabıyla 1994’te TDK Şiir Ödülü’nü, "Aşk Ey" ile 2002’de Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandı.

Ahmetnecdetsozer Siirhane

Kanşaubiy Miziev ile birlikte Puşkin’den çevirdiği "Yevgeniy Onegin", 2003 yılında Dünya Kitap Dergisi tarafından "En İyi Çeviri Kitabı" ödülüne layık görüldü.

Necdet’in şiirini anlamak için, şair Behçet Necatigil’in yorumları aydınlatıcı olabilir:

Bir şiirin daha ilk okuyuşumuzda bizi heyecanlandırması, başarılı olduğunun delili.

Fakat fazla değildir benim böyle hayranlıklarım. Ölçülü, hesaplı, dengeli ve her şeyden önce dolu şiiriniz için tekrar tebrik ve teşekkürler.”

Ahmet Necdet’in şiirlerinde geleneksel şiirin izleri modern çizgilerle buluştu.

Eleştirmen Ramis Dara’nın dediği gibi, şair çeviriler yoluyla çağdaş Batı şiiriyle dirsek teması kurarak, geçmişle bugünün, yerel ile evrenselin ortak bir noktada kucaklaşmasını sağlamıştı.

O’nu İzmir yıllarından tanıyan, İzmirli değerli şairimiz, yazar Ahmet Günbaş’ın şairimizin şiiri hakkındaki yorumu da unutulmamalı:

ŞEHRİN RUHU ESERLERİNE YANSIDI

Ahmet Necdet şiirinin içine girmeyenler, onu biçem eskisi bir şair olarak görebilir. Dış görünüşü içe yansıtmak yanılgıya düşürür bizi. O, geleneği savsaklamayan, Divan Şiirinden aldığı ‘söz kuyumcusu’ inceliğini halk şiirinin lirik yakınlığı ile birleştiren bir dokuya sahiptir. Dil de, gerçeklik de eskiden ileridir. Etkilenim alanının galerisi oldukça zengin ve karmaşıktır. Şiire aşkla indiği saatlerde Fuzulî’si, Şeyh Galib’i, Nedim’i, Yunus’u Karacaoğlan’ı saf tutup karşıcı çıkarlar. Bir başka kapıdan Baudelaire, Apollinaire, Aragon, Yesenin gibi aşkla mayalanmış şiir meczupları usul usul içeriye dolar. Sözün bir taşını yerine koymada, kendinden önceki olanakları ve benzer ustalıkları gözardı etmez Ahmet Necdet. Karşıtlığa, ironiye, mecaza, eğretilemeye yeni görevler yükler.” 

İzmir’de geçirdiği yıllar, Ahmet Necdet’i bir bilim insanı ve şair olarak olgunlaştırmış, bu şehrin ruhu eserlerine damgasını vurmuştur. Ahmet Necdet, İzmir’in sahil şeridinde dolaşır gibi şiirlerini okutan bir usta, Anadolu’nun dağlarında yankılanan bir coğrafyacıydı. Onun izleri, edebiyat ve bilim dünyamızda hep yaşamaya devam edecek.

Ruhu Şad olsun, değerli Ahmet Necdet’i çok sevdiği İzmir’den bazı şiirleriyle selamlayalım:

ALAYBEY’DE

Alaybey’de insan neyle gönenir

Şiirle/şarkıyla/ meyle gönenir

Geceleri çoğaltsa da kadehi cem’in

Cem’le değil hiçkimse’yle gönenir

KÖRFEZ

Karabatak karşı çıksa da yine

Ayın şavkı vurur İzmir Körfezi’ne

Salınır bir imbatla sessiz sakin

Tahta kasa/balık leşi/sintine

Modern Türk Şiiri

İNCE BAHAR

Gün gelir devran döner her şey karar görünür

Kışın ucunda birden incebahar görünür.

Cemredir düşen suya, toprak tavını bulur

Çimenlerin üstünde tüten buhar görünür.

Uyanır börtü böcek, uyanır ağaç ve dal

Su yürür damarlara nice esrar görünür.

Kadifeden bir eldir incebaharda rüzgar

Ürperir kır çiçeği, tekrar tekrar görünür.

Bülbüller güle durur, dem çeker cümle alem

Kurulan her fasılda bestenigar görünür.

Yare nağmeler yazsam çıkar gelir mi dersin

Elbet Ahmet Necdet’e bir intizar görünür.

BAHAR

Sevdiceğim sana sözüm dildendir

Laledendir, sümbüldendir, güldendir.

Yüreğini kuşatan bahar sevinci

Nisan yağmurundan esen yeldendir.

Seher vakti saçlarına düşen çiğ

Dağların başını saran tüldendir.

Salınıp yürüyüşün, gerdan kırışın

Yuvarlak topuktan, ince beldendir.

Ya ceren bakışların, canlar yakışın

Kirpiğe sürülen mor rimeldendir.

Ahmet Necdet uzun söze ne hacet

Sitem o güzeldendir, söz gazeldendir.

Kapak Olmuştu

BİZ Kİ GÜLÜYÜZ HİÇ'İN

- Paul Celan’ı anarak -

Yalnızlığa düştük mü gümüş rengi bir zaman

Çığlık çığlığa geçer o suskun aynalardan.

Karanlık gecede söz bir kirpik gibi ışır

Bakışır can kuşları hep'le hiç arasından.

Bana bakarsın sen de / kör bir bakış kadar kör

Saatleri sayarak / gözünü hiç kırpmadan.

Düşün: Paris göğünü / kül'ü / ve unutuş'u

Yürekler satın aldık orda çiçekçi kızdan.

Biz ki gülüyüz hiç'in / açarız sana doğru

Hiçkimse'nin şiirle yoğurduğu çamurdan

HEP'LE HİÇ ARASINDA

Kasvet dolu bir gündü, onca yağmura rağmen

Bir baştan öbür başa kentin keyfini sürdüm

İçimi temizledim, onun dışında durdum,

Bir düşten sıyrılarak yitik bedenimle ben.

Yalnızdım, eskimiştim, gök delinmişti sanki,

Bulutun terkisinde yalnızlığımı gördüm.

Yaşam serüvenimin elbette her zamanki

Gizini ondan sorup düşlere kilit vurdum.

Yalan söze hep şaştım, şiirsel sözde piştim,

Kendime varmak için "saçma"yla özdeşleştim

Hep'in ardında koşup Hiçkimse olmaktı bu,

Yokluğu yazgı sayan bir varoluş umudu

Artık ben de dünyaya bırakalmış bir candım,

Hiçliği varlık sandım, onunla oyalandım!

GÖKTEN ŞİİR DÖKÜLÜR

- Cahit Atay'a -

Yürek yorgun düşerse söyle gün neye döner

Gündüzlerle tükenir / elbet geceye döner.

Bir bellek olur ışır Çorum'dan Alaybey'e

Narkoz esrarı sürer / diazem meye döner.

Çokluk sürçen zamandır bir çifte kaburgada

Ürperir Sultan gelin / aşk bilmeceye döner.

Hüzne kapı açsa da dostluklar birer birer

Pusudaki her kurşun bir konfetiye döner.

Tenha bir bahçedesin ki orda Ahmet Necdet

Gökten şiir dökülür / söz düşünceye döner.

Şiir kitapları: Uzuneşek (1977), Ne Çok Enkaz (1988), Sana Bunca Yangından (1991), İnegöl Hey İnegöl (1992), Gün Yüzleri (1992, Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü / 1994), Kün (1994), Ay Kasidesi (1995), Zümrüt Longa (1998), Aşk Ey (2001, Yunus Nadi Şiir Ödülü / 2002) ve Haiku Kuşu (2004).