Geçtiğimiz günlerde Güzel İzmir, çok değerli bir sanatçısını kaybetti. Şair, Ressam, Yazar Bedri Karayağmurlar’ın (Prof. Dr.) geçirdiği beyin kanaması sonucu hayata ani vedası, İzmirli sanatseverleri ve tüm dostlarını derinden sarstı. Bedri Hoca’mız uzun yıllar sürdürdüğü akademik hayatı sırasında da uğraş verdiği şiir ve resim sanatında lirik bir zeminde soyuttan somuta uzanan değerli ürünler ortaya çıkarmıştı. Emekliliği sonrası yerleştiği Ayvalık’ta minik atölyesinde verimli bir şekilde sanatsal çalışmasına devam ediyordu. Yaşasaydı üreteceği o kadar çok şey vardı ki…

Bedri Tablo

Ben şahsen çok sayıda ortak dostumuz olmasına rağmen, Kıymetli Bedri Ağabeyi uzaktan tanıdım. Her zaman zarif bir şekilde selamını, sevgisini esirgemediği bir iletişimimiz oldu.

Bedri Hocamızın yaşarken İzmir’de değeri bilindi, ama yine de tam olarak değil. Sonuçta Kıymetli Bedri Karayağmurlar’ın İzmir’de iz bırakan sanat insanlarından biri olacağı kesin. Hayata bir şair ve ressam olarak tanıklık yapan Bedri Hoca, ‘Ozan’ adlı şiirindeki gibi yaşadı: “Yağız atım/ Kuş kanadım / Yatıp yelesine uçtuğum/ Terkimde karanfiller/ Gökaydınlık gözelerden/ Kucak kucak maviler /Sevda denizleridir geçtiğim.”

B. K

Bir Fırçanın ve

Kalemin Ardından

Güzel İzmir, kıyılarına maviyle işlenen büyük bir hüznü taşıyor bugünlerde… Şair, ressam, akademisyen, yazar, dost, ağabey… Bedri Karayağmurlar artık yok. 30 Mayıs 2025 sabahı, ardında mısralar, tuvaller, düşünceler ve dost yüreklere işlenmiş nice anılar bırakarak göçtü bu dünyadan. Beyin kanaması sonucu kaldırıldığı Dokuz Eylül Hastanesi'nde, 74 yaşında hayata veda etti Bedri Hoca. Ardından, İzmir Resim ve Heykel Müzesi önünde yapılan törenle Ayvalık’a, düşler kurduğu atölyesinin hemen yanı başına, bir kıyı sessizliğine uğurlandı. Onun vedası, yalnız bir bedene değil, bir çağın zarafet dolu sanat anlayışına ağıt gibiydi.

Sanata Adanmış

Değerli Bir Ömür

1951’de Niğde’de başlayan hayat yolculuğu, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden mezuniyetle sanatla iç içe bir kimliğe dönüştü. Hayatına dokunan her şehir, onun resimlerinde bir dokuya, şiirlerinde bir sese dönüştü.

DEÜ Buca Eğitim Fakültesi'nde öğretim üyeliği, ardından gelen doçentlik ve profesörlük unvanları, akademide de iz bırakan bir sanatçıyı büyüttü içimizde.

Kariyeri boyunca 43 kişisel sergi açtı; resimleri, Bosna’dan Bükreş’e, Bakü’ye, Anadolu Üniversitesi'nden İzmir Resim Heykel Müzesi'ne kadar birçok koleksiyonda yer aldı. Ama belki de onun en güçlü koleksiyonu, öğrencilerinin zihinlerinde ve şiirlerindeki görsel kıvılcımlardı.

Tuvaldeki Şiir

Mısralardaki Renk

Bedri Karayağmurlar için resim ve şiir iki ayrı dilden konuşan ama aynı kalpten doğan kardeş sanatlardı. Şiirlerinde yer bulan dizeler, resimlerindeki formlar gibi ritmik, yalın ve derinlikliydi: “Yağız atım / Kuş kanadım / Yatıp yelesine uçtuğum / Terkimde karanfiller...”

O, şiiri tuvallerine işledi. “Sokaklarım”, “Kırmızı”, “Ev İçlerine” gibi şiirlerinde çocukluğunun izlerini, göçlerin yarattığı aidiyetsizlikleri ve özlemleri duyumsamak mümkündü. Her mısra, bir fırça darbesi gibi yankı buldu zamanla.

Sanatın Felsefesiyle

Konuşan Bir Bilge

Bedri Hoca, yalnızca resmeden ya da yazan bir sanatçı değil, düşünen, düşündüren, sorgulayan bir bilgeydi. Ona göre sanat, “özel bir düşünme ve özel bir nesnelleştirme biçimiydi.” Felsefesiz bir sanat, içeriksiz bir biçimden ibaretti onun gözünde.

Avant-garde tartışmalarından sanatın piyasa nesnesine dönüşmesine, kavramsal sanatın gerçekliğinden, sanat-politika ilişkisine kadar uzanan düşünsel analizleriyle bir sanat düşünürüydü. “Sanat yapmak, bir düşünme biçimidir” derdi. Resimlerinde Çehov’un, Kafka’nın mekânlarından izler, şiirlerinde imgelerle dans eden resimsel derinlikler vardı.

Ayvalık’ın Renkli Sessizliği

Emeklilik sonrası yerleştiği Ayvalık, onun düşlerine en yakın coğrafyaydı.

Burada kurduğu küçük atölyesinde, sabah yürüyüşlerinden sonra kitaplarını karıştırır, çayını kahvesini içer, tuvallerin başında çocukluğunu, düşlerini, geleceği işlerdi.

Tuval ile sevişiyorum,” demişti galiba Usta Gazeteci, Dostumuz Işık Teoman ile yaptığı bir sohbetinde. Resim yapmak onun için bir eylem değil, bir varoluş biçimiydi.

Tuvallerde bıraktığı renkler, bizde umut, direnç, bazen de buruk bir özlem olarak yaşamaya devam edecek. O’nu hep sevgiyle saygıyla hatırlayacağız.

Dostların Dilinden Bir Anıt:

Sen ki O Çizgiyi...”

Yazar, Yayıncı, Eğitimci Dostu Kıymetli Bekir Yurdakul, onun ardından yazdığı mektubunda sade bir cümleden yansıyan ışıklı bir hayat özetiyle, şöyle sesleniyordu Bedri Hocamıza:

Sen ki O çizgiyi… Işıklı, umutlu, dirençli, kararlı kıldın; düşlerle, düşüncelerle, sevinçlerle, emekle doldurdun...”

Onunla birlikte “Günizi Mangası”nın, Ayvalık sofralarının, Ege’nin rüzgârını taşıyan fırçalarının ve zeytin ağaçlarının gölgesinde çoğalan sohbetlerin bir parçası eksildi.

Sanatçının Ardından

Sessiz Bir Güzelleme

Bedri Karayağmurlar, sadece bir sanatçı değil; estetiğin, düş gücünün ve zarafetin sönmeyen bir yıldızıydı. Onu anlatmak, yalnızca akademik başarıları sıralamakla değil; aynı zamanda bir dostun omzuna başını koymuş hüznüyle, bir şiirin içinde açan çiçekle, bir tuvalin kenarında yarım kalmış bir fırça iziyle mümkün artık.

Bugün İzmir’in sokaklarında, Ayvalık’ın atölyelerinde, öğrencilerinin gözlerinde, dostlarının satırlarında, okurun kalbinde Bedri Hoca’nın gölgesi geziniyor.

Ve o gölge, mavilerle boyanmış lirik bir hatıraya dönüşüyor.

Bir Ölçü Gök

Bir Ölçü Karanfil:
31 Mayıs 2025 gecesi aslında sanatın kıyılarından bir yıldız eksildi.

Bu yıldızın, yani Bedri Karayağmurlar’ın, sanatını şekillendirecek fırtınalı bir hayatı oldu.

1951’de Niğde Uluağaç’ta başlayan öykü, babasının memuriyeti yüzünden göçlerle biçimlendi: Mihalıççık Sorgun, İnegöl Kulaca, Çanakkale, Ankara…

Karayağmurlar, “Kirli sokaklarımın tozu avuçlarımda” dizesiyle anlattığı yalnız çocukluğunu, renge ve sözcüğe dönüştürdü. İlkokul beşinci sınıfta panoya asılan bir çizim, ömrü boyunca sürecek “tuvalle sevişme”nin ilk kıvılcımıydı.

Akademinin Ötesinde: Yaratıcılık ve Soyutlama

Gazi Eğitim Enstitüsü (1974)

DEÜ Buca Eğitim Fakültesi lisans (1987)

Yaratıcılık ve Eğitim” yüksek lisans tezi (1990)

Sanatsal Yaratıcılıkta Soyutlama” sanatta yeterlik (1993)

Doçentlik 2002, Profesörlük 2008

Bir sanat platformu KolajArt’ın veda notu, onun 43 kişisel sergi, altı ödül ve sayısız bilimsel etkinlikle bezeli kariyerini böyle özetlemişti. Sonuçta orada vurgulanan gibi Karayağmurlar ünvanları “göğsünde rozet gibi” taşımadı; hepsini, resimdeki sorularına kılavuz yaptı.

Bedri Karayağmurlar Gençlik Yılları

Resmin Lirik Simyası

Eleştirmenler, Karayağmurlar’ın tuvaline bakarken ortak bir sözcükte buluşur: denge.

Kaya Özsezgin mimari göndermelerle “renkte gizlenmiş geometri”yi işaret ederken, Uluer Aydoğdu onu “tuvalin göğüne gönderilmiş havaî renklerin aydınlattığı bir ömür” diye selamladı. Lütfiye Bozdağ ise “soyut-lirik tekniğin seyircide romantizm ve dinamizm duyumlarını yükselttiğini” yazdı. Koyu lacivertler üstüne “çıngıraklı bir çingene pembesi” çarpar, fırça lekeleri bir puzzle gibi parçalanır; sonra sanatçı, kaosu “bayram sofrasına” dönüştürürdü. Mümtaz Sağlam’ın deyişiyle; “Tedirgin, tuhaf ve gerilimli bir atmosferi sürekli kılarak soyutlama ile dışavurumu birleştirir.”

Rahmetli Dinçer Sezgin, onun tuvalinde “bir şiir uçuşup duruyor” derken haklıydı.

Çünkü “Gün Dökülmesi”, “Eğri Bulut”, “Karanfil Ekin Avuçlarınıza” kitaplarında, soyut lekeler sözcük oldu, sözcükler ise sanki fırça darbesi.

Ayvalık Sergisi Işık Teoman Ile Birlikte

Kuzine Dumanı

Zeytin Kokusu

Emeklilikten sonra Ayvalık’a yerleşen Değerli Bedri Karayağmurlar, yine yukarıda vurguladığımız röportajında Usta Gazeteci Sevgili Işık Teoman’a şunları söylemişti:

Resim yapmak, soluk almak gibidir.

Tuvalle sevişiyorum; yaşadığım kasaba da tuvalimin devamı.”

Eski bir Rum evi, üstü açık yıkık bir atölye…

Bahçede kuzine ateşi, her sabah beş kilometrelik yürüyüş, ardından tuvalin önünde saatler… Bu ritüel, onun “öğrencisiz ama eskiz dolu” Ayvalık yıllarını efsaneleştirdi.

Bir Renk

Bir Sözcük

Bir Nefes

Sonuçta çok sayıda sergisiyle de Değerli Bedri Karayağmurlar, “tuvalin göğüne” bir ömür boyunca gök-aydınlık maviler, nar çiçeği pembeler, koygun katran karanlıklar serpti.

Şiirde “Yağız at”ına, resimde “soyut lekeler”ine binip geçti. Şimdi İzmir ve Ayvalık gecelerinde, atölyesinin penceresinden sızan o eski boya kokusu, rüzgârla birlikte denize karışıyor. Ve biz, geriye bakıp onun sözünü fısıldıyoruz:

Sanat, sorun yaratma ve o sorunu kendi yapısı içinde çözme girişimidir.”

Tuvali, şiiri, öğrencileri ve en önemlisi soruları kaldı geriye.

Sorularının renkleri hiç solmasın… Ruhu şad, devri daim olsun Bedri Hocamızın.

Kaynakça:

Aydoğdu, Uluer. Hayal dergisi, Sayı 33, 2010.

Bozdağ, Lütfiye. Artist Modern, Şubat 2010.

Özsezgin, Kaya. Cumhuriyet Kültür, 2009.

Ergüven, Mehmet. İz Grubu Kataloğu, 1993.

Sağlam, Mümtaz. ZKS Sergi Kataloğu, 1998.

Sezgin, Dinçer. Radikal, 2002.

Ünlü, Savaş. Ege Life, Ağustos 2007.

Enginoğlu, Turan. Ege Life, Şubat 2007.

Röportaj: Işık Teoman, Gazete Ayvalık, 2024.

Karayağmurlar, Bedri. Değinmeler (2009),

Resim Serüvenim (2009/2023), Sanat Yazıları (2020).

Biz yine Bedri Hocamızın şiirlerinden örneklerle veda edelim Bedri Hocamıza:

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

EV İÇLERİNE

Baş ağrılarında umursamazlığının

Akıyor yorgun ellerinden

Tekdüze dantelâların

Ölümün odalardaki adısın sen

-Tanımıya gel yeryüzü sunularını

Direngen dizelerimin

Kardeş sofralarına-

Bak

Albenili bir ağacım ben

Kanaviçelerinden kuşların

Koparsınlar bir kez iplerini

Konsunlar dallarına

Aç fesleğenli camları

Kır kapıları

Karanfillere çık

Bulutları yakala saçlarından

Beni kokla

Denizleri öp

Nedir o odaların göstermelik düzeni

Sıkıntının eteklerinde

OZAN

Yağız atım

Kuş kanadım

Yatıp yelesine uçtuğum

Terkimde karanfiller

Gökaydınlık gözelerden

Kucak kucak maviler

Sevda denizleridir geçtiğim

-Şiiri ben bulmadım

Ellerim cebimde

Esrik aylak

Yangınlar ısıkladım

Afrodit’e Leyla’ya-

Ulaşayım diyedir çektiğim

Geleceğin gizine

Tebdil-i kıyafet

Aranızda gezdiğim.

KOYGUN KATRAN KARANLIKTAN

Sorulu aynalarda

Baktım insanlarız

Dönen karasında gözlerimizin

Oluğu damarlarımız

Çeliği gözsuyumuzdan

Kanayan kamalarız

Bıkkınlıkların anlamsızlıkların

Gizine yatırılıyoruz

Kollarımız kündesinde gecelerin

-Uyanmak mı beklemek mi

iki göz iki elde-

Giz dediğin düşlerin koldemirleri

Sürülmüş namlularla kapımıza

Delinmedik yeri mi kaldı bulutların

Nasıl kanamasın

Dallarında vurulmuş kuşların

Türküleri dilimizden

Bakmak ala şafak

Umudun kök salışına

Yittikçe bir bir yıldızlar

Koygun katran karanlıktan belli

Sabahın ergen kız gülüşünde sıcak

Karpuz tadında

Serin ve yarık

Bir nariçi aydınlığıyla

Döküleceği mavisinden denizlerin