Edebiyat dünyasının değerli isimlerinden biri olan, İzmir/Torbalılı Şair, Çevirmen, Gazeteci Mehmet Bardakçı, 2 Haziran tarihinde Kuşadası Devlet Hastanesi’ne zatürre nedeniyle yatırılmıştı. Kıymetli Mehmet Bardakçı, ne yazık ki geçtiğimiz 15 Haziran günü hayata veda etti. Sessiz ve sitemsiz bir vedaydı sanki bu. Doğru dürüst bir haber bile olamadı ölümü. Aynı zamanda Torbalılı bir gazeteci olduğu, Büyük Torbalı Gazetesi’nde uzun yıllardır köşe yazarlığı yaptığı için, ölüm haberi sadece Torbalı medyasında yer aldı. Bir de Türkiye Yazarlar Sendikası’nın web sitesi duyurdu bu değerli üyesinin ölümünü.
Bardakçı Küçük İskender Ile

Kim söylemişti, yazmıştı tam hatırlayamadım (Galiba Özdemir İnce Ustamızdı). Şöyleydi: ‘Bu ülkede şiir yazmak, bazen bir kuyuya gül yaprağı atıp, ses gelmesini beklemeye benziyor’.
Ben şimdi sonsuzluktaki Bardakçı’yı hiç tanımadım, arada edebiyat çevrelerinde adını duyardım. Ama Mehmet Bardakçı’nın ölümünün ardından geride bıraktığı bu ‘çaresiz öksüzlük hissi’, bu ülkede ‘şiirin yalnızlığı’nın bir sembolü gibi oldu. Özellikle bu nedenle Mehmet Bardakçı’nın sessiz sitemsiz vedası, çok derin bir hüzne neden oldu bende. Ruhu şad olsun, şiirlerini okudum tekrar. İyi bir şair olmasının ötesinde Bardakçı’nın övgüye değer bir çevirmenlik serüveni var. Birkaç çeviri şiir örneğini okuduğunuzda bunu anlayabiliyorsunuz.
Dünya Şiir Seçkisi

TORBALI’DAN UĞURLANDI
Son yolculuğuna Torbalı Karakuyu Mahallesi’nden uğurlandı şair Mehmet Bardakçı. Edebiyat çevrelerinde mütevazı duruşu ile bilinen, değerli bir insandı. Şiirleri sağlamdı. Lirik ve duyarlı, derinlikli, yalın bir şiir serüveninin sahibiydi. Ölümü sonrasında yeniden okuduğum şiir çevirileri çok başarılıydı. Şiir çevirisi ustalık isteyen bir iş. Bir şair duyarlılığı taşıyan bu çevirilerin başarılı olmasının temel nedeni dil bilgisi kadar, Mehmet Bardakçı’nın şairliğiydi herhalde… “Edebiyatdefteri” başlığı altında kurduğu, kendi şiirlerini paylaştığı ‘blog’un hakkında bölümünü tıkladığınızda, Bardakçı’nın şu cümlesi ile karşılaşıyorsunuz:
“Halen kendi işinin esiri olan ve artık; Yaşam, yaşamı yakalayabildiğin an ve ötesidir. Geçmiş, dersi çıkarılmış bir rüzgarlık küldür... diyen biri...”
DİRENMEKTİR YAŞAMAK
Mehmet Bardakçı’nın “Direnmektir Yaşamak” adlı kitabında (Hayal Yayınları) yer alan bir şiiri, yaşamının özeti gibi:
“Göçebeyiz ketum sokak düşlerine
Al bir yama taşır asena, yalnızlık,
Ağlamak ve ölmek üçgeninden çıkışa
Adı yaşam

Savururuz sustukça kutsal terasta
An ölçeriz bin yıl kuşağından istisnaya
İçinden doru bir at geçer, terkisinde
Bin parça bir ayna,
Adı ömür”

Bardakçı

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
Mehmet Bardakçı’nın yaşamı konusundaki bilgiler de sınırlı. Tam bir yaşam öyküsüne ulaşamadım bir türlü. Belki de bu nedenle en güzeli, en sağlıklısı Bardakçı’yı şiirlerinden yansıyan yaşamıyla tanımak. İşte şiirlerinden örnekler:
Ödünç Sevmeler Durağı
Uzaklara alışığım
mekanım, ödünç sevmeler
durağı
umutsuz bekleyişlerin
ustası
gece sislerinin müdavim
gölgesi

Yakınlara uzağım
kulaklarımda, yokluğunun
ayak sesi
adaletin terazisinde
şaşkın müebbet delisi

Buranın yabancısıyım
tehlikeli suların ıslah
olmaz yalancısı
bir meczup yıldırıma
bin yıldır vurgun
yağmur damlası

Beyaz Güller
-Ali İsmail Korkmaz’a -

Mevsimsiz av yasağında
soyguna çıkar çakal
tenhaların efendisi olur
ağzında ezberi bozulmuş
sevinç nidası

lekeli sokak fareleri
sırça saray yankısında
savurur çürük kokulu
rüzgarı

kuytu köşelerde
kör köstebekler
saklanır korkaklığa

kimse susmasın
adı yok uysal aslanın
uçurum dört bir taraf

aykırı tufanlarda bile
sana çıkar en aydınlık
sokaklar
Korkmaz’lar bilir ki ;
beyaz güller açar
en koyu gecede bile

Şimdi
Nisan’ı severdik aylardan
çürümemiş yapraklar sunardı
aylak anlarımıza

gece saatsiz gelirdi tenimize
ay ışıksız erguvanın
morunu eklerdi ömrümüze

içgüdü tümcelerini sökerdik
derinden ve sınırsız
ah o eskimemiş ömrün tınısı

yıllar ötesinden sağardık
hece hece yığardık öpüşlerimizi
sel olurdu, sarıya çalardı aşk

sevişken kareler kaldı senden
bir de kırbaç şaklaması gibi
biteviye ritmik körü
hüzüncül yağmur damlası

gelişin ve gidişin arası
bir demet anı ölüsü şimdi

Yenik Yaşamlar
kurumuş bir çınar yaprağı gibi
ömrünün çilesi düşmüş rengine

gülmelerin arkasında duran hüzün
kaçamaz kuytularına çizgilerin
sırça sarayları yitik geçmişin
gözlerin aynan,acıları yansıtan

güneşin savunmasız yüzünde
alabora oluştu bakışlar
hep beyaz bir sayfayla açılan

bitik cennetin ibresiz pusulasında
koşmalardı yasak meyve tadına
biteviye sıklaşan adımlar

bir tek çıranın tutkusunda
yiterken cehennem kütüğü kızıllarda
çengi havalarının en alası çalardı
gelmeler, gitmelerdi masumiyetlerde

fire verdik rüzgarın fayraplarında
çünkü kırılgandık bir küseğen kadar

zaman mı yavuz hırsızdı
yoksa, biz mi hazırdık yenilgilere

İmkansız
kıyametinle geldin,
çağla rengi öpüşün
mart bitimi horlaması.
harımında; bir tutam segen
dalaması terk etmeyen

akşam sefasının pembe
yanılsamasında,kalbe saplı
pürmüzdür dizeler
imkansızlığı eriten

kör kuyuların,geceyi
kıskandıran çetrefil
sessizliğinde; engel cahili
aşktır sığındığım

idin hırsını sevginin
lirik uyumuna banarım
pıtrak dize gelir
ok kendini vurur
imkansızlık diz çöker
korkuyla gölgelenmiş aşkın kimsesizliğine
Anne Okşaması Var Yüzünde
-Berkin Elvan’a-

koca bir adamsın
dağ gibi, Deniz gibi
çiçeksiz büyümüş iç sesin
kısır bahçesinde

koca bir adamsın
daha süt kokuyorsun
anne okşaması var yüzünde

koca bir adamsın
asi bir geceden kalma
gurur ve onurla
yorgun ve uykusuz gözlerin

koca bir adamsın ondördünde
ne düne ne yarına borcun var
sakın ödeme çocuk
avucunda sadece iki ekmek parası

Şiir Kitabı

ÇEVİRİ ÖRNEKLERİ

Mehmet Bardakçı’nın şiir çevirilerinden de örnekler vermek istiyorum.
Başarılı çevirileriyle edebiyat dünyasında iz bırakan bir isim olacağına eminim.
İlk örnek Yosano Akiko ( 7 Aralık 1878-29 Mayıs 1942) Japon şair ve eğitimci.
Benim adını Mehmet Bardakçı sayesinde duyduğum bir şair. Bardakçı’nın verdiği bilgiye göre Yosano Akiko, Meiji döneminde ve Japonya'nın Taish Ta ve erken Shōwa dönemlerinde aktif olan bir Japon yazar, şair, öncü feminist, pasifist ve sosyal reformcunun kalem adı. Doğumdaki adı ŞōHō (Hō Şō) idi. Japonya'nın en dikkat çeken ve en tartışmalı, post-klasik kadın şairlerinden biri. Şimdi Bardakçı’nın harika çevirisiyle bu şairin güzel bir şiirini paylaşayım. Bu şiiri ancak bir şair böyle çevirebilirdi:
Siyah saç
Bin iplikle arap saçı gibi olmuş.
Saçlarımı karıştırdı ve
Karışık anılarımız karıştı
Seviştiğimiz uzun gecelerimizin.
*
kendimi ona verebilirim
rüyalarında
Kendi şiirlerini fısıldayarak
kendi kulağına yanımda uyurken.
*
Yoldan konuşmayalım,
Sonrayı düşünmeyelim,
Unutalım adımızı ve kim olduğumuzu,
Aşkı sevelim burada,
Sen ve ben bakışalım birbirimizle.
*
Bastır göğüslerime
Sır perdesini arala,
Bir çiçek açar orada,
Kıpkırmızı ve mis kokulu
*
Bu Sonbahar Bitecek
Hiçbir şey sonsuza kadar süremez.
Yazgımız yaşamımızı belirler.
Okşa göğüslermi
Güçlü ellerinle.
*
Sahilin sonu
tamamen su
Bir eskimiş tekne
Yansıtır beyaz gökyüzünü-
Sonbaharın başında.
(Yosano Akiko)

Alexander Pope Çevirisi
Alexander Pope (21 Mayıs 1688 - 30 Mayıs 1744), İngiliz şair. Yine Bardakçı’nın yansıttığı bilgilerden yararlanıyorum. Katolik bir ailedendi. Çocukluğu Windsor ormanı yakınlarında Binfield’de geçti. Vergilius üslûbunda yazdığı Pastoral şiirlerini (1709) bu bölgeden ilham aldı. Doğuştan sakattı ve bünyesi zayıftı. Küçük yaşta tüberküloz hastalığına yakalandı ve çok acılar çekti. Bu yüzden ömür boyu kısa kaldı ve hiç evlenmedi.
Bardakçı çevirisiyle Pope’un ilginç bir şiirini paylaşayım:
Nükteli Beyitler
I
Ama zeki Türk Padişahları tek başına hüküm sürmeli
Ve hasta olmalı, Taht bir kardeşi taşıyabilir ancak.
II
Zekâ inanç gibi görülür ahmaklar tarafından
Biri tarafından kurtarılacak olan diğerlerine lanet eder.
III
Dinle bağnaz yetiştirilen aynı kalır
Ve ahlaken kaybettiklerini moralle kazanırlar.
IV
Yararsız bir ortak refah olduğunda (bedava) akıl aç kalır
Aptalların bol mısırları olsa da.
v
Artık zeka diğer zekaları kopyalayarak övgü alıyor
Bir Domuzun başka birinden alıp yaşadığı gibi ---.
VI
Yazılarını yarık damakları sığdırır mıydın?
Tüm dizelerini nüktenin günahından arındırdım
Yazarlar için; şimdi çok kibirle büyüdüler
Kendilerininki gibi olanlar dışında hiçbir eseri övmezler.

Aleksa Santic Çevirisi
Aleksa Santic (27 Mayıs 1868-2 Şubat 1924) Bosnalı Sırp şair ve yazar. Bizim coğrafyaya yakın bu şairi hiç tanımıyordum. Bu nedenle özellikle seçtim.
Babası Risto bir tüccar, annesi, Mara, ev kadınıydı ve üç kardeşi vardı: Jeftan, jakov ve radojka, Zorica adlı bir kız kardeşi ise bebekken öldü. Bosnalı Sırp şair, yazar, şarkı sözü yazarı ve yaklaşık 800 şiir (altı ciltte toplandı) ve yedi oyun yazarıydı. Ayrıca bir editör olarak 19.yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında Zora adlı edebi bir incelemeye başkanlık etti. 1878 yılında, Bosna, Avusturya-Macaristan tarafından işgal edildi, bu kargaşa sırasında babası öldü, amcası Aleksa tutuklandı ve kardeşleri devlet bakımına alındı.
Ailesi edebi yeteneğine çok az ilgi göstermişti, ve Šantić Ljubljana ve trieste'deki meslek okullarına katıldı. Mostar'a geri döndü ve iş hayatına girmek yerine edebi kariyerini geliştirmeye karar verdi. I. Dünya savaşı sırasında ülkesini işgal eden Avusturya Kuvvetleri tarafından yazdığı yurtsever şiirleri ve şarkılar yüzünden rehin tutuldu.
İşte Bardakçı çevirisiyle güzel bir Aleksa Santic şiiri:
Küçük Bir Adada Bir Akşam
Uçsuz bucaksız mavi derin deniz
uyumakta;
Serin ve sessiz, gece oluyor.
Karanlık, kayaların tepesinde hızla kayboluyor,
Son
Gün batımı ışığının kızıl ışını.
Kilise çanı çalıyor;
Titreyen tonlarda
Sarp tepelerin üzerinden yankılanıyor
Sonsuz iç çekişlerle.
Mahzun,
Fakirler namaza hazırlanıyor.
Sıska ve silikleşmiş,
Tanrılarının önünde diz çökmüş,
Yakarıyorlar,
Sessizce,
Çarmıha gerilmiş İsa'ya.
Yaklaşan dinlenme zamanı
Yakın;
Serin ve sessiz gece çöküyor;
Karanlık, kayaların tepesinde hızla kayboluyor,
Son
Gün batımı ışığının kızıl ışını.
*
Bardakçı’nın çeviri örneklerini yansıtırken bana göre en tipik olanları seçtim. Aralarında çok bilinen, tanınmış şairlerden de harika çeviriler var. Hepsini bu yazıda size aktarabilmem mümkün değil. Umarım bu değerli insanı size az da olsa tanıtabilmişimdir.
Gelin Değerli Mehmet Bardakçı’nın bir şiiriyle bitirelim bu yazıyı:
“göçmen kuşuyuz, yükümüz hep ağır
içinden sevdalar geçen iklimlerin
her deminde demdeyiz uçarken
siyah noktaları taşırız beyazlar içinde
ya aşktan yanarız ya aşksızlıktan...”