Ağustos ayı Anadolu’nun dört bir yanından gelen yangın haberleriyle geçti neredeyse.

Sıcak hava ve rüzgâra, yurttaşlarımızın duyarsızlığı ve dikkatsizliği de eklenince Ege’de İzmir’den Manisa’ya, Muğla’dan Denizli’ye kadar binlerce hektar alevlere teslim oldu. Tablo o kadar korkutucuydu ki, alevler sadece orman köylerini değil neredeyse şehir merkezlerini bile tehdit eder noktaya geldi. OGM verilerine göre geçen yıla oranla % 80’e varan bir artış var yanan orman alanlarında.
Ülkenin ve İzmir’in dağlarına ateş düşerken bir büyük ateş de ovaları kasıp kavuruyor şu günlerde. Tıpkı orman yangınları gibi kasıp kavuran, yok eden bu yangının mağdurları ise emeği ile, alın teri ile toprağını işleyen köylü. Sorumlusu ise hiç şüphesiz -her şeyi olduğu gibi ülke tarımını da çökerten- siyasi iktidar.

BIÇAK KEMİKTE

Belki de bu toprakların en “kanaatkâr” ve de ne yazık ki en örgütsüz kesimi olan çiftçiler artık seslerini duyurmak için meydanlara, yollara dökülmeye başladı. Kınık’ta, Karacabey’de, Bandırma’da, Sındırgı’da 2 liranın (evet yalnızca iki Türk Lirası!) altında domatesini satmak zorunda olan köylü “Artık Yeter !” diyerek traktörleriyle, römorklarıyla yolları kesti geçtiğimiz haftalarda.

Ülkenin en büyük üretim güçlerinden biri olmasına karşın yıllardır sesini duyurmaktan uzak olan çiftçi artık isyanda, üstelik de bu isyanını da kendi özgür iradesiyle ve değim yerindeyse doğaçlama olarak yapıyor. Arkalarında ne bir siyasi parti ne Ziraat Odaları ne de çiftçi birlikleri ya da üretici kooperatifleri var. Yani iktidarın yıllardır süren ve tarımı bitirme noktasına sürükleyen politikalarının yanında bir de “yalnızlık-sahipsizlik” sorunu var Ege çiftçisinin.

CHP’nin iktidara hazırlandığı bu süreçte Rize’deki ‘Çay Mitingi’, Tekirdağ’daki ‘Buğday Mitingi’ ve Giresun’daki ‘Fındık Mitingi’ ne kadar doğru ve yerinde adımlarsa Ege’de ses getirecek büyük bir mitingi şu ana değin yapmamış olması bir o kadar eksik ve Ege köylüsünü hayal kırıklığına uğratan bir tavır. Tabiİ ki burada genel merkezlerine “Ovadaki Yangın”ın büyüklüğünü anlatıp harekete geçirmesi gereken ilçe ve il başkanlarının ve elbette de bölge milletvekillerinin de payına düşen bir eleştiri olmalı.
Muhtemeldir ki çok yakınlaşan Kurultay öncesi 24 Ağustosta Gaziantep’te yapılan Fıstık Mitingi dışında bir başka miting zor görünüyor. Ancak CHP’nin 6-9 Eylül'de yapacağı tüzük ve program değişikliği gündemli kurultayı sonrasında da tarımın ve çiftçinin sorunlarını gündemde tutmaya devam etmesi gerekiyor.
Kurultay sürecinde parti programının ne ölçüde değişeceği, revize edileceği şimdilik muamma. Mevcut programda yer alan Tarım politikalarının, özellikle de; “Planlı üretim, tarımda yeni bir örgütlenme modeli ve su yönetimi” gibi konu başlılarının altının çizilmesi ve bu konudaki CHP önerilerinin güçlü bir şekilde çiftçilere duyurulması ve tarımsal üretimin nasıl artırılacağı, nasıl destekleneceği somut olarak ortaya konması gerekiyor. Zira şu günlerde iktidarın “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçla Kiraya Verilmesi”ni sağlayan yasal düzenlemeleri gerçeklikten uzak ve dolayısıyla tarımsal üretimi artırabilecek bir yöntem değil. Çünkü tarımda asıl sorun ekilmeyen/ekilemeyen alanlar değil tam tersi ekilen biçilen alanlardır. Çiftçi bu alanlarda yükselen girdi maliyetlerine karşın ürünün satış fiyatlarındaki düşme ve neoliberal politikalar nedeniyle zarar etmekte ve tarımdan uzaklaşmaktadır. Bu durum ve neoliberal politikalar sürdükçe tarımsal alanları arttırmakta mümkün olmayacaktır. Örneğin üç yıl önce çiftçinin yönetimindeki sulama birliklerini kapatarak su yönetimini tek elden yeniden DSİ’ye bağlayan hükümet, bugün Bakırçay çiftçisine tarımsal sulama suyunu ön ödemeli sistemle satıyor. Yani bölgedeki tarımsal sulama barajlarından yararlanmak isteyen üretici aylar öncesinden ön ödemeyi peşin yapıp kartlı sistemle tarlasının önündeki sayaçtan su alabiliyor. Kartınızda kontür -yani su- yüklü değilse ürününüzü sulayamıyorsunuz.
Küresel su yönetimi yapan yabancı şirketlerin uygulamalarını andıran bu sistem muhtemeldir ki çok yakındaki bir “özelleştirme” hamlesinin de habercisi. Bu ve bunun gibi pek çok uygulama karşısında CHP alternatif önerilerini mutlaka dile getirmesi ve yükselen isyanın sesi olması gerekiyor.
Çünkü bu kez ; “Boş tencerenin salladığı iktidarı kanaatkâr çiftçinin isyanı devirecek “ gibi görünüyor.