Seksen ve seksen üstü yaşta bilim, sanat, yazın, kültür, basın alanında emek veren, yapıtlar üreten insanlarımızı andıkça,onların varlıklarını duyumsadıkça onurlanıyorum.
Muazzez İlmiye Çığ, Ara Güler, Cevat Çapan, Yıldız Kenter, Haldun Dormen, Fikret Hakan, Muzaffer İzgü, Gülriz Sururi, Özdemir Nutku, Adnan Binyazar, Emin Özdemir, Özdemir İnce, Orhan Erinç...
İzmir’de yakın çevremden tanıdığım, dostluk ettiğim Berin Taşan, Hidayet Sayın, Mevlüt Kaplan, Zeki Büyüktanır, Dincer Günday, Mehmet Sadık Kırımlı... Ve daha niceleri...
Yaşayan, biriktiren, üreten, umudunu yitirmeyen, ununu eleyip eleğini duvara asmayanlar yani!
Derler ki Mimar Sinan, Süleymaniye camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmiş, Selimiye camisini tamamladığında 86 olmuştu.
Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşının aydınlığındaydı.
Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparken de yaşama dönüktü yüzü.
Goethe, en büyük yapıtı Faust'u ölümünden bir yıl önce 82 yaşında bitirmişti.
Nobel Barış Ödüllü Alman doktor Albert Schweitzer 88 yaşına karşın hâlâ Afrika hastanelerinde çalışıyordu.
İtalyan Ressam Titian 99 yaşında yaşama gözlerini kapamadan bir yıl once "Lepanto Savaşı" adlı ünlü tablosunu tamamlamıştı.
Uzun sayılabilecek yaşamlarını bilimin, sanatın, kültürün, yazının birikimleriyle donatmış, damıtmış, aydınlanma savaşımına yapıtlarıyla katılmış insanları merakla, ilgiyle, sevgiyle, saygıyla izlemişimdir hep.

Yaşama, üretme, paylaşma, aydınlatma amacıyla geçilmiş bu süreci değerli bulurum. Böyle zamanlarda Nâzım Ustanın “Yaşamaya Dair” şiirini anımsarım:
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Yüzyıllık yaşamına sayısız tarih kitapları, yazılı belgeler, ödüller, dünyanın çeşitli üniversitelerinde fahri doktorluklar yüklenmiş bilim adamı Halil İnalcık bir tv izlencesinde “6-7 kitabı olduğunu” söylemiş, uzun yaşamanın gizlerini de şu sözlerle anlatmıştı: “İnsan, uzun ömür için kendine bir hayat gayesi, sevgisi koymalı ve ömrünü onun için harcamalı. Perişan bir hayat, yok olmaya götüren bir hâldir.”
Yıllar önce yönettiğim Çele ve Meltem dergilerine destek olmuş, çok sayıda şiir kitabı bulunan şair, ressam Josef Habip Gerez’in geçen yıl 90 yaşında sanal ortamda yer alan söyleşisindeki sözlerini de yazdım bir kenara “Şimdi 90 yaşındayım. Bu yıl 65 olacak. Çalışmalarıma hâlâ devam ediyorum. Sağ kalırsam 13. kitabı önümüzdeki yıl inşallah yayınlayacağım. Son nefesime kadar bu çalışmalar devam edecek.”
Geçtiğimiz Ağustos ayında 97 yaşında yitirdiğimiz Vedat Türkali de son nefesine değin yaşamını çalışmaya, savaşıma, sosyalizme, barışa, kardeşliğe, özgürlüğe adamış bir Türk aydını, sanat ve yazın adamıydı.
İlk senaryosunu 1960’da 41 yaşında, ilk romanı Gün Tek Başına’yı 55 yaşında yazar. Tek ve son şiir kitabı “Eski Şiirler, Yeni Türküler” yayımladığında yaşı altmıştır. Son romanı “Bitti Bitti Bitmedi”yi ise 2014’te çıkarır.
Şiir, roman, senaryo, tiyatro oyunu… Başarılarını taçlandıran ödüller..
Araya giren kederli günler; gözaltılar, sürgünler, tutuklanmalar, hapisler…
Oysa Vedat Türkali için yaşam çalışmak, üretmek, ülkesinin çağdaş ve uygar dokusuna katkı koymak, yurtsever olmak, insanca, ödünsüz yaşamaktır.
Elbette güzeldir emekle, erdemle, onurla, bilime, sanata inanmakla yaşamak…