Deprem sonrası hayatta kalmak için çok kritik olan üç gün dolmamış…
Derece sıfır dolayında…
Yıkıntıyı kaldıracak ne iş makinesi var ne de yeterince kurtarıcı…
1999 depreminde çok işe yarayan EMASYA protokolü yok edildiği için ortalıkta ne asker var ne de yeterince polis…
Var olan kurtarma araçları için bile‘yukarıdan!’ gelecek izin bekleniyor…
Yıkıntı altındakiler, hipotermi dediğimiz soğuktan ölüme giden yolda son direnç olan ‘titremeyi’ geride bırakmış…
Bu kadar çok şey ‘yok’ ama, bir bakıyorsunuz, yıkıntılar arasında bir ‘Seyyar Mescit’ dolaşıyor!
“Siz boş verin bu dünyaya, öteki dünyaya hazırlık yapın, yeter!” der gibiler…
İnsanları çileden çıkarmak için hazırlanmış bir senaryo gibi…
Sonra da, gençler arasında DEİZM ya da ATEİZM neden artıyor diye soruyorlar…
YILLAR ÖNCE ALSANCAK’TA
Yıllar önce Alsancak’ta bir çocuk hastalıkları muayenehanem vardı. Herkes tarafından bilinen bir caminin hemen yanında…
Diyanetin talimatıyla mı bilmem, özellikle de Ramazan günleri ezan seslerini sonuna kadar açarlardı…
Çocukları yataklarından zıplatacak, uykuya daldığı için acısını birazcık unutmuş olan hastaları uyandıracak kadar güçlüydü caminin ses yükselticileri…
Bir Ramazan günü yine en yüksek sesle okunmuştu akşam ezanı…
Hastalara baktıktan sonra aynı muayenehaneyi paylaştığımız Dr. Sefa Öztamur’la çıkıyorduk. Sefa bana birini gösterdi;
“Ezan sesini sonuna kadar açan müezzin işte şu!” deyince, hemen adamın yanına gittim. Çocuk doktoru olduğumu söyledikten sonra;
“Hocam, ezan sesini daha az açabilir misiniz acaba?” diye sordum. “Uyuyan çocukları sıçratmayacak ve acı çeken hastaları uyandırmayacak yükseklikte olabilir mi?”
Müezzinin yüzü gerildi, gözleri büyüdü.
Ben, “Eyvah, şimdi fırçayı yedik!” diye düşünürken, o farklı bir şey söyledi;
“Ama doktor bey, bu mahallede çok Yahudi var!”
Şaşkındım! Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Çok da sinirlenmiştim elbette.
“Hoca, bana bakar mısın” demiştim. “Sen ezan sesini sonuna kadar açarak bu mahalledeki Yahudileri Müslüman yapacağını zannederken, benim gibi bir yığın Müslümanı dinden çıkarıyorsun!”
Depremin yıkıntıları arasında dolaşan Seyyar Mescit, beni yıllarca önceki bu anıma götürdü…
Gelin de kızmayın!