Kaç gündür sallanıyoruz Ege’de!
Yanı başımız Karaburun. Hele bu yarımadanın ortasında Balıklıova’nın Ildırı’ya bakan yüzünde Gerence Koyu’nda eğleniyorsanız, yaz gölgesinde dinleniyorsanız, bu sarsıntıları, titremeleri duymamanız olanaksız. 6.3’le başlayan, değişik güçte artçılarla süren deprem elbette şaşkınlığı, tedirginliği, korkuyu, telaşı da getiriyor ardından.
Sanki bu günleri beklermiş gibi, kitaplığımın bir kıyısında saklanmış duran “Zalim Titreme- Deprem Şiirleri Antolojisi” göz kırpıyor bana. Biraz daha sürse sarsıntı, kitaplarım da yerlere saçılacak. Çekip aldım bu seçkiyi, zamana uygun düşünce.
Rahmetli şair-yazar Güngör Gençay’ın derlediği, Gerçek Sanat Yayınları arasında 2005’te çıkan şiir seçkisinde şunları yazmış: “Düşüncelerini; yaşadığı ya da bilgisi içinde olan depremler arasında koşturan çağdaş şairler, bulunduğu yerden deprem olgusuna nasıl bakıyor acaba?”
Şairler de salt yaşadıkları depremleri değil, uzakta da olsa yurdun bir başka köşesinde yaşanılan yıkımı, insan umarsızlığını, tepkisini, acısını bir şair duyarlığıyla yazmak, paylaşmak gereği duymuştur her zaman.
Yazımın başlığını da bu seçkide yer alan Dağlarca’nın “Depremle Konuşmalar” şiirindeki bir dizesinden alıntıladım: “Ey deprem/ Ey depremdeki güzelim yeryüzü/ Biliyorum daha iri/ Daha daha iri/ Bizim öküzün boynuzlarındasın”
Aşık Veysel “Bahar gelir güller açmaz bağında/ Kâinat uykuda hep yatağında/ Bir seher vaktinde uyku çağında/ Feryadı dağlardan aşan Erzincan” 1939 Erzincan depremini dizeleriyle çığlıklar.
Nâzım Hikmet de “Kara Haber” şiiriyle Erzincan yıkımının hüznünü, acısını duyumsatır bize: “Oy, dağlar, dağlar, dağlar…/ Aldı ellerine kanlı başını/ Karın ortasında Erzincan ağlar… / O ağlamasın da kimler ağlasın…”
Nevzat Üstün 1966 Varto depreminin yıkım acısını duygudaşlıkla paylaşır: “Salılardan bir salı/ Alıp götürdü Varto’yu bizden/ Yarı kızgın bir Doğa”
Hasan Hüseyin Korkmazgil, 22 Mayıs 1971 Bingöl depremini destan gibi, ağıt gibi dokur şiirine: “Bütün bir gün ağladım/ Bütün bir gün dolaştım bir deli koyun gibi”
Depremi Can Yücel bir başka yorumlar Sizmografi şiirinde: “Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş,/ Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş…/ Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur/ Kıpırdasın da gör!”
Erzincan, Niksar ve Erbaa, Samsun Ladik, Bolu Gerede, Gediz, Varto, Lice, Van, Dinar, Gölcük… Bu ve daha birçoğu depremle de anılan kentler, kasabalar…
Çocukluğumda doğduğum kasaba Oğuzeli’nde deprem oldu mu anımsamıyorum. Ankara’da bulunduğum 1966-75 yılları arasında sanırım bir kez yaşadım bu korkuyu.
İlk şiddetli depreme 1975 yılında Diyarbakır’da tutuldum. TRT’ciliğim yeni başlamış, Ankara’dan Diyarbakır’a atanmıştım. Bunaltıcı sıcaklardan sonra güzün serinliğini yaşıyorduk. Eylül’ün altısıydı. 6.6’yla sarsılmıştı Lice. Hemen cipe atlayıp düştük yola. Lice’ye indiğimizde evler üst üste yığılmıştı! Toprağın altından çıkan cesetleri gördükçe ürperiyor, kahroluyordum. Oy deprem dedim sen yazgı mısın, yazar mısın, önlemsizliğin vurdumduymazlığın adı mısın, nesin diye söylendim!
Daha sonra ilk şiir kitabım “Yürek Söylencesi”ne deprem olgusu şu dizelerle girdi: “Vurur dipten arada/ Doğa dillenir/ İncinir insan/ Gücü sarsılır/ Ağıda durur gözü/ Vurur dipten arada/ Varto’da, Lice’de , Gediz’de/ Yaşamı uyarır/ Dara düşer umut!”
Güzelim yeryüzünü bozdukça kirli eller, hırçın ve hırslı yürekler, doğa da deprem olup, sel olup, fırtına olup yürüyor üstümüze!
Şair Ferhat İşlek’in dizeleriyle soralım onlara: “ve çocuklar henüz okula başlamadan sorarlar:/ şimdi bunları siz yaratmadınız mı kendi ellerinizle?”