Yazamam demiştim ama baskılara dayanamadım, size Gökçeada’dan yazdım. Sakin şehir Gökçeada’yı da bir gün yazarım. Ama aklım Kemeraltı’nda çünkü tezgah büyük, aklım depremzedelerde çünkü rant büyük!
Bu işi büyüteceğim.
Gerekirse Reis-i Cumhur’a kadar gitmeye uğraşacağım. Siyasi parti liderlerine, Vali Beye, Başkanımız Tunç Soyer’e özel ziyaret yapıp anlatacağım. İzmir aidiyeti hisseden sermaye sahipleri az da olsa var, biliyorum, onlara da ziyaretler yapacağım. Çünkü sinsi ve kara vicdanlı lobi, daha ortada bir tek hayrı yokken, neredeyse on bin yaşınaki İzmir’in ruhuyla dalga geçiyor.
#Kemeraltı konusunda yeni yazmaya başladım.
Şehir dışında olmama rağmen, o kadar çok dönüş oldu ki…
Hele sevgili aydın büyüğüm Hidayet Karakuş’un telefonuyla onur duydum. Karakuş usta o “Kemeraltı’na dair” şiirleri nasıl da kalbini konuşturarak yazmıştı.
Kemeraltı’ndan esnaf, o esnafın yıllarca müşterisi olan vatandaş aradı, mesaj yazdı. O Kemeraltı anıları öyle duygu yüklü ki… Kusura bakmasın çok bilmişler ama, öyle İstanbul’a, bilmem hangi Avrupa kentine “hayranlık duyup, cahilce Kemeraltı’nı karalayanların pul kadar kıymeti yok gözümde de gönlümde de.
Hele benim yazımı sağa sola gönderip, altına da “yine başladı” şeklinde homurdananlar, önce kendilerine baksınlar. Doğdukları, doydukları kente ihanetleri, en önemli ruh hastalığıdır, tedavisi de yoktur. Bir kenti, kent yapan, tarihi ve kültürel mirasını, yaşam geleneklerini yok etmek değil, korumak ve geliştirmektir.
İstanbul Kapalı Çarşı’yı “yok etmeyi” kim düşünebilir? Ama İzmir’de, Kültürpark içine okul binası yapmayı, Kemeraltı’nın ortasından yol geçirmeyi hatta Kemeraltı’nı aşağılamak için her iftirayı önce atıp sonra da utanmazca yayanlar olabilir değil mi? İzmir aidiyeti budur işte, siz şehre ait olmadığınızı düşünüyorsanız, şehrin sahip olduğu asırlık mirasları da reddedersiniz!
Yıllardır Kemeraltı’nın asayiş sorunu çözülmedi. Tarihi Kemeraltı Karakolu’nun bile bugün kullanılış şekli, valiliğin de emniyetin de İzmir’e dair bir aidiyet sorunu yaşadığının ispatıdır.
Bir yanı Anafartalar, bir yanı Konak Meydanı olan, içinde yüzlerce yıldır İzmir’in çok kültürlü hoşgörü yaşamının yansıması olan Kemeraltı’na “avam” demek, diyenin kalibresinin olmadığını gösterir.
Kemeraltı sadece eğlence mekanı değildir, ticaretten ibadete İzmir’in asırlık yaşama biçimidir. Başka yerlerde “borazanı” duyulmayan sözde aydın tiplerin, çıkar amacıyla İzmir’e kanca atıp, karanlık köşelerde çıkardıkları sesleri, 100 yıl önce de Kramer Palas’ta çıkaranlar vardı. 1950-1970 arası da sırtını Amerikan emperyalizmine dayayan bazı güya muhafazakar veya solcu tipler, şehrin görünümünü güya modernleştirmek için didindiler ama buna İzmir halkı izin vermedi. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldur sözü gereği her şey unutuldu. Son 20 yıldır da bir AVM lobisi sıkça kılık değiştirerek İzmir’e ayar vermeye çalışıyor. Hatta havalimanı yakınlarındaki birinin ceosu “İzmirlilere AVM’yi öğreteceğiz” diye oldukça küstah tavırla konuşma cesareti göstermişti.
Kemeraltı’na bakıp “İzmir’e oynanan oyunlar” devam ediyor diyebiliyorum artık. Henüz yazamayacağım bilgilerin ışığında, 1922’de aralık bırakılmış bir emperyalist defter yine, yeniden açıldı anlaşılan.
Biz hala işgal ve kurtuluş süreçlerini mercek altına almayalım, biz hala “acı ve coşku” kelimeleri arasında, tarihin belki de en organize emperyalist saldırısını, kimlik dönüşümlerini, Kuruluş coşkusuna kara bir leke gibi düşürülen yangını hala “o mu yaktı bu mu yaktı” bağlamında anlamaya çalışalım. “Maşa” ile “maşayı tutan elleri” hiç dikkate almayalım. Garip bir zeka anlayışıyla hep “maşayı” suçlayalım ama “maşayı tutan eli” işe karıştırmayalım. Sonuçta da Kemeraltı gerçeğini zaten anlayamayız.
Düşünün, o yangın olmasaydı bugün İzmir nasıl bir görünümde olurdu? Örneğin uluslararası ticaretin çarşısı Frenk Caddesi yanmasaydı, emperyalizm halkları birbirine düşürmeseydi bugün Kemeraltı da Frenk Caddesi de belki dünyanın gıbta ile baktığı yerler olurdu. Tunç Soyer Başkanın ısrarla vurguladığı “arka sıradakiler” “çok ses, çok renk” anlatımları İzmir’i tarihte “güzel İzmir” yapan farklılıklar değil miydi?
Frenk Caddesi’ni yakanlar, öyle böyle yapıp, bu kez yerli işbirlikçileri eliyle Kemeraltı’nı itibarsızlaştırmaya uğraşıyorlar. Asayiş’ten ticarete Kemeraltı, yapayalnızlığını haykırıyor ama duyan yok, duyabilende de çare yok. Kemeraltı camilerinin etraflarını gezdiniz mi hiç? İdarede muhafazakarlar var ama camilerin etrafı inanılmaz metruk! Lakin konuşma, mugalata devam ediyor.
Kemeraltı yazmaya da devam edeceğim… Ama bugün Hidayet Karakuş’un 1979 yılında yazdığı şiiri ekliyorum. Bugün konuştuklarımızın yeni olmadığına dikkatinizi çekiyorum.
KIRLANGIÇ
bu rüzgâr
osman nevres'ten kalmadır
coşkulu ve güzel
patlayacağı günü bilir
bu rüzgâr
osman nevres'in saçlarıdır
ak mendilini özgürlüğünü
çiğnemesinler diye
kalbini üstüne atan
şimdi yalan oldu her şey
kırlangıçları kadifekale'nin
güzel izmir'in sevdaları
tecimevlerinin
senetlerine geçti
***
İNSANLIĞIN YIKILDIĞI TARİH: 30 EKİM 2020 (4)
GERÇEK OLAN GERÇEKLER KARARTILIYOR
Girit Adası sallanıp duruyor, sallantının sarsıntısını bazen hissediyoruz Bayraklı’da bazen hissetmiyoruz. Fakat hissetsek ne olur ki? Tekrar ediyorum, 30 Ekim 2020 unutuldu, ölen onca masum can unutuldu, canın yongası olan edinimler unutuldu. Gündemde ne var sadece?
Emsal artışı on mu, yirmi mi, otuz mu, kırk mı olsun?
Bakın iddia ediyorum… O kara günlerin en kalbi kahramanı sadece Başkan Tunç Soyer’dir… Başkası yok! Daha yazmadıklarım, yazacağım unutulmuş kalp öyküleri var. İktidarın yerel unsurları, daha şu yıkılan evlerin yerine neden 5 kat ve neden küçücük evler yaptılar açıklamıyor! İşin mali profilini açıklamıyor! İktidarın müteahhit kökenli vekili, işi sulandırıp “onlar ne veriyorsa iki katını vereceğiz” diyebiliyor ama yaşanan gerçekler değişmiyor. Bayraklı’da işini kaybeden esnaf hacizle boğuşuyor ama Esnaf örgütleri “goy goy” peşinde. İzmir Ticaret Odası Bayraklı’daki üyeleri için neler yaptı bilmiyoruz. Bayraklı’da “emsal artışı” tartışması ve sonucu, depremin etkilediği diğer ilçelere sirayet etmiyor, Karşıyaka, Konak, Buca, Karabağlar suskun.
Durun, emsal artışından kim rahatsız? Bazı müteahhitler tabii ki. Parsel ve ada bazındaki keyfiliklerine devam edemeyecekler çünkü. Ama yetmez. Bir yıldır on kat ve üzeri kaç inşaata izin verildi? Bilmiyoruz. Peki, “beş katlı deprem konutları için on katlık temel atıldı” iddiaları nedir? Kimler köşe bucakta “idare edin yarınlarda seçerseniz hallederiz” diyormuş?
Can pazarıydı, rant pazarına döndü. Emsal artışı 20-30 değil 50-100 de verilse sorun çözülemez. Çünkü baştan özellikle bakanlığın verdiği şüpheli kararlar bu sonucu doğurdu.
Açık söylüyorum, Bayraklı’da büyük bir demografik değişim planlandı belki de. Çünkü dillendirilen paraları ödeyebilecek depremzede çok çok az. Peki kimler “hareket” halinde?
Onu da Bayraklı Tapu Dairesi’ne sorun artık. Ha bu arada, emsal artışı kararından sonra Bayraklı Belediyesi birden gündem oldu, oysa ilçe belediye, ilçe kaymakamlık, ilçe emniyet depremzedelere en uzak üç kurumdu.
Diyorum ya? “Bindik bir alamete, gidiyoruz acaba nereye?”