Şiirlerini çok beğenirdi Zülfü Livaneli...
“Atlının Türküsü”nü hemen bestelemiş, albümüne de adını vermişti...
Bir gün Livaneli “şair”imize gelip, “Elimde dokuz beste var.
Beşi Theodorakis’ten. Dördü benden.
Sözleri yok.
Bunlara söz yazar mısın?” der.
“Yazarım” yanıtıdır “şair”in...
Aslında nasıl çetin, zorlu bir işe kalkıştığının farkında değildir...
Besteler gelir....
Dinler...
Dinler dinlemez de “Yandım!” diye düşünür;
“Hece sayıları, açık heceler…
Besteye uygun sözler…Üstelik bir anlamı olacak…”
Müzik kulağının da yetersiz olduğunun farkındadır “şair”imiz.
Ona da -kendince- bir çözüm bulur.
Livaneli’den, bunları heceleyerek söylemesini ister.
Sanatçı da mikrofonun karşısına geçer, yeni bir kaset doldurur; “La-lay-lay-la…La-lay-la-laaa…”
Bütün şarkılar “lay-la”lardan oluşmaktadır…
Kaseti koyar önüne, elde kalem önünde kağıtlar, başlar çalışmaya “şair”…

**

Karacaoğlan’ın “çiçek topla”, Yunus Emre’nin de “selam olsun” dizelerinden yola çıkarak “Güneş Topla Benim İçin”le “Selam Olsun”u yazar. Aslında ikisinin de, Karacaoğlan’ın, Yunus’un yazdıklarıyla başka ilgisi yoktur Ama olsundu!
Memik’e Ağıt” şiiri de
“On dört yaşım diken ile kaplanmış
Göz ucuma karıncalar toplanmış
Kurşun gelmiş kaşlarımın  üstüne
Alın yazım okur gibi saplanmış
Uyu Memik oğlan uyu, öte geçelerde büyü…” dizeleriyle, “Memik Oğlan” olmuştur Livaneli albümünde...
Şiir kitabında bunları yayımlarken “Güneş Topla Benim İçin”i Karacaoğlan’a, “Selam Olsun”u da Yunus Emre’ye adamayı düşünmüştür.
Bestelerden biri de “Şahdamar”dır.
(Şahdamar albümde kullanılmaz.
Edip Akbayram Mustafa Uysal’ın bestesiyle değerlendirir şiiri.)
“Şair”, ”Yaşamak Hatırlamaktır-KETEBE Yayınları-2018” kitabında öyküyü genişçe anlatır…

**

“En karanlık dönemlerde bize güneşin ışığını getirenlerin şiiri ve bestesidir;
“Güneş Topla Benim İçin”. Şöyledir o muhteşem şiir;
"Seher yeli çık dağlara
Güneş topla benim için
Seher yeli çık dağlara
Güneş topla benim için
Haber ilet dört diyara canım
Güneş topla benim için
Haber ilet dört diyara canım
Güneş topla benim için
Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Döşte bıçak yarasından canım
Güneş topla benim için
Döşte bıçak yarasından canım
Güneş topla benim için
Seher yeli yar gözünden
Havadaki kuş izinden
Seher yeli yar gözünden
Havadaki kuş izinden
Geceleyin gökyüzünden canım
Güneş topla benim için
Geceleyin gökyüzünden canım
Güneş topla benim için...”

*"

“Güneş Topla Benim İçin”, albümün en çok ilgi gören şarkılarından olmuştur.
Konserlerde koro halinde söylenmeye başlanmıştır.
(Besteyi; Leman Sam, Kubat ve operatik yorumuyla Hakan Aysev de seslendirmiştir.)

**

Mikis Theodorakis’in de katıldığı bir toplantıda Zülfü Livaneli şunları söyleyecektir;
“Herkes terziye bir insan götürür, ‘Bu insana bir elbise dik’ der.
Biz şair’e bir elbise götürdük.
‘Bu elbiseye bir insan uydur’ dedik..."
İşte o “şair”; Ülkü Tamer’dir!
Livaneli’nin bu sözleri üzerine dostlarına şu ifadeleri kullanır Tamer;
“Elbiseye insan uydurmak çileli işmiş gerçi.
Ama çile de keyfe dönüşebiliyormuş.
Yeter ki elbise güzel olsun…”


Livaneli 'den Tamer'ki iki anekdot;
"1987'de 'Sis' filmini çekerken Ülkü'den 'savcı' rolünü oynamasını rica ettim, kabul etti. Şimdilerde boşaltılmış olan Sultanahmet Cezaevi'nde çekim yaptık. Rutkay Aziz'le birlikte çok güzel bir oyun çıkardılar. Ölüm haberini aldığımda da gözümde Ülkü'nün bir hali canlandı.
Aylarca süren stüdyo, film çalışmaları değil;
ilk gelen görüntü şuydu:
Ülkü, Milliyet Yayınları Genel Müdürlüğü görevindeyken bir gün odasına gitmiştim.
Onu yerde küçücük arabalarla oynarken buldum.
Genel Müdürlük makamı ve bir büyük şair...
İşte Ülkü Tamer buydu..."


Gazeteci kökenli şairlerimizdendir
Ülkü Tamer...
Efsane Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi ile Milliyet’te çalışmıştır.
“Antep’ten açılmış bir kucak” der dostları ona.(Memik’e Ağıt’ta da, Atlı’nın Türküsü’nde de Antep’ten söz etmiştir)
“Halk şiirinin sesini toplumcu duygularla birleştiren hece ölçülü koşmaların ve manilerin ustası” diye tarif eder onu Yazar Barış Yıldırım.
Ataol Behramoğlu da “Onun şiiri berrak, aydınlık, duru su gibidir.
Pürüzsüz, akışkan, ışıltılı. Şiirindeki hüzün duygusunda bile çocuksu bir içtenlik, masumiyet vardır.” der.
Yayıncısı Fahri Özdemir ’e göre, vefatıyla "edebiyat dünyamız Türkçe’nin en büyük şairlerinden birini, bir madeni kaybetti."
60 ve 70’lere şiirleriyle, 80’lere ve 90’la da o dönem yazılmış şiirlerin besteleriyle damgasını vurandır Ülkü Tamer.
Çevirmenliği, yayıncılık tecrübeleri de engindir. W.Shakespeare, B.Brecht, A.Çehov, A.Miller, T.S. Eliot, J.Steinbeck, H.Ibsen gibi yazarlardan otuzun üzerinde oyun çevirendir.

**
Ülkü Tamer beş yıl önce -bugün- aramızdan ayrıldı. Güzel Türkçemiz, şiir atlasımız öksüz kaldı.
Şair Haydar Ergülen ne güzel söylemiş;
“İyiliği yüzüne vurmuş insanlar vardır, Ülkü Tamer de yüzünde şiirinin sevinciyle gezerdi.
‘Serinlik vurdu korulara canlandı serçelerim’ dercesine.
Yüzü, yeryüzü, şiirin yüzü, hepsi bir virgüle sığacak kadar iyiydi, güzeldi, sevinçliydi onun dizelerinde…”

**
“Kağıdımız çaput bizim,
Kefenimiz bulut bizim,
Mesleğimiz umut bizim,
Kıranlara selam olsun...” dizeleriyle o tükenmez umudu verendi bizlere...
Onun şiirlerinden hep umut yükselirdi, iyilik güzellik yeşerirdi.
Ülkü Tamer, benim şairlerimdendi.
“Güneş Topla Benim İçin’’i çok sevdim, en çok…