Ne salgında ne iş kazasında, ne faili meçhullerde ne kim vurdularda, ne magandanın kurşununda ne selde heyelanda, ne açlık grevlerinde ne az sonra iyi halden yırtacak olan soysuzun şiddetinde, ne terörde ne de yobazın yurt diye yutturduğu karanlık tabutluklarda… Bir insanımızın bile ölmesini, ne doğal, ne kader olarak göremeyiz. Ölümü kutsayamaz, süsleyemez, geçiştiremez, görmezden gelemeyiz. En saçması, bir vaade döndüremeyiz. Şair Baba’nın dediğince, “aslolan yaşamaktır” çünkü. Bugün şu küresel salgın belasında yitirdiğimiz 3000’i aşan insanımızın kederiyle yanıyor, lafazanlıklarda birer rakama dönüştürülmelerine itiraz ediyor, üstlerinde politikanın çirkinlikleriyle tepinmeye kalkışanları, tarihin utanç sayfalarına not ediyoruz. Normal olmayanlar listesine buradan başlayabiliriz.
Ne bu salgın normaldi, ne böylesi kıranlara hazırlık yakalanmanın şaşkalozluğu. “Ellerinizi yıkayın” uyarısı da normal değildi, bin çeşit sabun üretmekle övünen, küffarın yıkanmayı “bizden” öğrendiğini söyleyip eğlenenler ülkesi için. Gerekçesini insan gibi anlatmadan, “Yaşlıya hürmetin” bir zamanlar erdem sayıldığı bir ülkede, yaşlıların öcü gibi gösterilmesi de, pislikler tarafından alay konusu edilmesi de normal değildi elbet. Kafa tokuşturup salya sümük öpüşmek kadar normaldi, hangi sivri zekânın uydurduğu bilinmez “sosyal mesafe” saçmalığıyla insanların birbirinden uzak durmasını istemek. “Sosyalleşmeden bu kadar mı korkuyorsunuz, onun adına “fiziksel mesafe” derler” uyarılarının hayhuy içinde duyulmaması da normal değildi. Sağlıktan söz ederken sağlık örgütlerinin, işlerin nasıl yürüyeceğini konuşurken işçi temsilcilerinin, kentlerin gidişatına rota biçilirken asıl konuşması gereken yerel yönetimlerin, görüşmelere, toplantılara, karar mekanizmalarına sokulmamasına nasıl normal denebilir? Yetmezmiş gibi, her birinin düşman, yıkıcı, suçlu gösterilmesine gelince, aklın ve dilin bu mantıksızlık karşısında tükenmesi kadar normal bir şey olabilir mi?
Covid 19 normal değildi elbette. Lakin sistemlerin, ideolojilerinin, dünyaya dayatılan ve biçilen gömleğin, türlü kisveler altında tapınmayı ve şartsız biati dayatan patronlarının, bir virüsün meğer ne olduklarına dair çekiverdiği fotoğraf, ondan daha da anormaldi. Kimi “doğal bir ayıklamadır” diyecek kadar aklı ve vicdanı zorladı, kimi kendine tutulan aynayı başka ülkelere, kurumlara, kişilere çevirmeye çalışarak zavallılaştı, kimi ikbal ve itibar uğruna gösterişlere sarıldı, kimi dezenfekte malzemesini içmeyi, yetmez vücudumuza zerk etmeyi önerecek, kendisi gibi “hasta” faşistlerin ve cahillerin sırtlarını okşayacak kadar zıvanadan çıktı. “Trumpgiller”in ettiklerine eylediklerine normal demek, normal olabilir mi?
Bir “kıran fırtınası” gibi yeryüzüne ve hayatlara çöken salgın belası, panik, şaşkınlık, reddetme, kabullenme, davranma gibi doğal psikolojik süreçlere maruz kaldı. Kimileri bir şey yokmuş gibi davranırken, kimileri “bize bir şey olmaz abi” ile “Allah verdi Allah aldı” tuhaflıkları arasında, pervasızlığın bin bir örneğini verdi. Hamasetle, efelenmeyle karizma koruma çabası gösterenler, rol çalmakla durumu kurtaracağını sananlar, zerre kadar fikri olmamasına rağmen abuklayanlar da listeye eklenmekte gecikmedi. Hazırlıksızlığın, öngörüsüzlüğün, görgüsüzlüğün, plan ve programsızlığın ceremesini, insanlık ağır bir faturayla ödedi, ödüyor. Kapitalizmin açgözlülüğü, emperyalizmin ne vahim mikrop olduğu, gericilik ve yobazlığın pespayeliği, en çok geri bıraktırılmış, cehalete terk edilmiş coğrafyalarda sırıttı.
“Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” diyen dahi başöğretmen, bir kere daha öngörü, duruş, vizyon konusunda ders verdi. Normal olan buydu ve görmek, algılamak, davranmak için bu kadar bedel ödenmesi gerekmezdi.Bu çıfıt çarşısında normal olan tek şey, elbette bilimdi, akıldı, sağduyuydu ve onların muhteşem örneği olarak sağlık emekçileriydi.
Ne güzel ki, yeryüzünde vakalar en azından doğru bir çizgide yürümeye, ölüm sayıları azalmaya başladı. Şimdi “normale dönüş” aşamasına geçtik. Bu aşama, yeni bir sınavdır. İnsanlığı bu noktaya düşüren süreç midir “normal” olan? “Fırsat” bu dertlerden kurtulmak için silkinmek midir, yoksa bunların varlıklarını her türlü yol ve yöntemle pekiştirmelerini izlemek midir? Bunları dillendirmek ve davranmak zorunda olanlar, sahi sizin “normaliniz” nedir?