Akşamsa, vakit gelmişse, hele de şiirin dostlarıyla buluşulacak, çilingir sofrası kurulacaksa Cahit Sıtkı’nın “Haydi Abbas” şiiri anımsanmaz mı hiç?
“Haydi Abbas, vakit tamam; / Akşam diyordun işte oldu akşam. / Kur bakalım çilingir soframızı; / Dinsin artık bu kalb ağrısı.”
Pencereyi açıp göğü kucaklamışsanız, kuşkusuz Arkadaş Z. Özger’in “pencereyi kapama gök dolabilir içeri” dizesi de çınlar kulağınızda. Olur a “Açık bırak pencereni/ örtme perdeyi bu gece” şarkısını mırıldanıyorsunuzdur o sırada.
Belki de Cahit Sıtkı’nın “Gün Eksilmesin Penceremden” şiirindeki “Her mihnet kabulüm, yeter ki /Gün eksilmesin penceremden!” dizeleri aklınıza gelmiştir.
Cahit Sıtkı’yı anacak, anımsatacak başka dizeler, şiirler yok mu? Var elbet. Yaş kutlamalarıyla, yaşamın akışıyla, yaşanılan zamanla ilintili konularda Otuz Beş Yaş şiiri gelip buluverir sizi:
Gökyüzünün başka rengi de varmış! / Geç fark ettim taşın sert olduğunu./ Su insanı boğar, ateş yakarmış! / Her doğan günün bir dert olduğunu, / İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Cahit Sıtkı aşk, ölüm, acı gibi tüm insanlığın ortak konularını, geleneksel biçimlerle sunmakla yetinir. Onun gelenekten kopmak ya da geleneği yıkmak gibi bir derdi olmamıştır.
Mehmet H. Doğan Cahit Sıtkı şiirini şu sözlerle özetler: “Çağcıl Fransız şiirinin Baudelaire, Rimbaud, Verlaine gibi şairlerinin etkisinde, kimi zaman onların çok yakın bir öykünmecisi olarak, ölüm korkusuyla yaşama sevincinin, aşk ile yalnızlık duygusunun, bohemle pişmanlık duygusunun, korkunun iç içe olduğu bir şiiri sonuna kadar sürdürdü.”
Cahit Sıtkı salt şairdir, şiire tutkundur. Sabahattin Kudret Aksal da onu “şiir sevdalısı, şiir delisi” diye niteler “Şiire, şiirin dışında hiçbir şeye yüz vermeyecek kadar saygılıydı” der.
Türk şiirinin 1930’lardan sonraki gelişmesinde, sevilmesinde, yüzünün ağartılmasında kuşkusuz Cahit Sıtkı’nın da payı olduğunu yadsımamak gerekir.
Cahit Sıtkı’ya göre şiir “Bir çığlıktır, bir ümittir, bir kurtuluştur.” Yine ona göre şiir “kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatıdır. Başka bir şey değildir.”
Şiirlerine seçtiği izleklerde toplumsal kaygı taşımayan, kendi duygulanışlarını dile getiren bir şairdir. 1940’lı yıllarda roman ve öyküde egemen olan toplumcu gerçekçiliği eleştirir, bu izlekleri işleyen şairleri de “sözde şairler” olarak nitelendirir.
40’lı yıllarda yazıp yayımlamasına karşın, o yıllarda egemen olan toplumcu gerçekçi şairlerin dışında kalan Tarancı, şiirlerinde ölümle birlikte yaşama sevincini de işleyerek kendi çizgisinde kalmış, kendisinden sonra gelenleri etkilemiş bir şair demek de yanlış sayılmaz.
Bugün de 4 Ekim günlerden. 4 Ekim 1910 Cahit Sıtkı’nın doğum günü. Demek ki 107 yaşında. Ölüm tarihi 13 Ekim 1956. Ekim’de doğmuş, Ekim’de ölmüş. Bir şairin ölümünün üzerinden 61 yıl geçmesine karşın, aklımızda, gönlümüzde kalan birçok şiiriyle anılıyor, seviliyor, benimseniyor olmasını da yabana atmamak gerek.
Deyip onu yine seçkin bir şiiri Memleket İsterim’den dizeleriyle analım: Memleket isterim / Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; / Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. / Memleket isterim / Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; / Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. / Memleket isterim / Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun; / Kış günü herkesin evi barkı olsun. / Memleket isterim / Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; / Olursa bir şikayet ölümden olsun.