Demokrasilerin olmazsa olmazı, halkın düşüncesini kullandığı oyla belirttiği yerdir sandık. Kendisini, ülkesini, geleceğini düşünerek, vatandaşların taçlandırdığı umuttur oy kullanmak.
Yarın büyük gün.
Bayramı demokrasinin.
Sabahın ilk ışıklarıyla kurulan sandıklara, ailecek, dostlarla sohbet ede ede gideceğimiz gündür yarın.
Elimizi vicdanımıza koyarak, çocuklarımız adına oy kullanacağız.
Geleceğimiz bizim elimizde, bunu bileceğiz.
İşte tam da bu yüzden, mutlaka sandığa gidin.
Sadece gitmekle kalmayın.
Eşinizi, dostunuzu sandığa gitmek için teşvik edin.
Sandığa gidip vatandaşlık görevini yapmayanın, yarın şikayet hakkı yoktur unutmayın.
***
Bu seçimde bir değişiklik var.
Mühürsüz oylar da geçerli.
Ama zarfları ve oyları mühürlemek sandık görevlilerinin asıl görevi.
Bu yüzden size uzattıkları oy pusulası ile zarfın arkasında hem yüksek seçim kurulu hem de sandık kurulu mührü var mı bakmayı ihmal etmeyin.
1965 seçimlerinde İstanbul'dan milletvekili seçilebilmek için 20 bin 114 oy gerekiyordu. Oysa yapılan sayım sonunda 27 bin 937 oy geçersiz sayılmıştı.
Eğer milli bakiye sistemine göre değil de şimdiki sisteme göre olsaydı ve bu oylar sayılsa idi birde geçersiz milletvekili çıkaracaktık.
***
Ve seçim sandığına doğru yürürken anımsayıp biraz gülmenizi sağlayacak iki fıkra size.
Külyutmaz bir parti başkanı ve başkan yardımcısı seçim kampanyası sonrası oylarını atarlar.
Bir deniz kıyısında güzel bir yemek yerler.
Bir şişe şarabı da devirir ve kamp çadırında ertesi sabah ile ilgili hayaller kurarak uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra parti başkanı uyanır ve yardımcısını dürtükler:
“Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle?”
Yardımcı yanıt verir:
“Milyonlarca yıldız görüyorum...”
Lider sorar:
“Bu sana neyi gösteriyor?”
Yardımcısı, uyku mahmurluğu ve yalakalık arası bir modda, liderinin güzel şeyler duymak isteyeceğini düşünerek cevap verir:
“Efendim gökyüzünde partimizin burcunun yüzlerce yıldızda parıldadığını görüyorum, pazartesi bizim yüzlerce belediye başkanımız olacak” der.
Lider, yardımcısını sabırla dinlemiştir ama artık dayanamaz:
“Ulan kör müsün... Çadırımızı araklamışlar görmüyor musun?”
***
Bir otobüs dolusu politikacı seçim kampanyası için gittikleri Anadolu'dan dönüyorlarmış.
Gece yarısı otobüsleri büyük bir köyün yanından geçerken derin bir şarampole yuvarlanmış.
Bütün gün slogan dinlemekten beyni ambale olan şoför uyumuştur.
Birkaç köylü koşarak gelir ve gece kurda kuşa yem olmasınlar diye cesetleri gömmeye başlar sabaha karşı işleri bitmiştir.
Sabah, Jandarma soruşturma için köye gelir.
Köylülere sorar:
“Otobüsteki bütün politikacıları gömdünüz demek. Hepsi de ölüydü, eminsin değil mi?”
Köylülerden biri cevap verir:
“Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıları bilirsiniz. Hep yalan söylerler...”