Bugün 34 gün oldu...
19 Mayıs sabahı bayram kutlamaya hazırlanan Türkiye'de Sözcü gazetesi ve çalışanlarına operasyon yapıldı. Aynı gün gözaltına alınan Mediha Olgun ve Gökmen Ulu 26 Mayıs’ta getirildikleri Çağlayan Adliyesi’nde tutuklanarak cezaevine gönderildi.
“Terör örgütü üyesi olmamakla birlikte, terör örgütüne yardım etmekle” suçlanan iki gazeteci, savunmalarında suçlamaları kabul etmediler elbette.
Yine de 8. Sulh Ceza Hakimliğince tutuklandılar.
Mediha Olgun, Bakırköy Kadın Cezaevi’ne, Gökmen Ulu da Silivri Cezaevi’ne gönderildi.
Bu günlerde “aylık tutukluluk hallerinin değerlendirilmesi” yapılacak.
***
Gökmen Ulu, henüz cezaevi ile tanışmadan, yani gazetecilik “yapabildiği” günlerde Çeşme'de “hülleli” bir konu üzerine haber yapmıştı.
Gökmen'in haberine göre, İzmir'i parsel parsel gökdelenlerle dolduran Folkart firması, Çeşme'de Ardıç Koyu'nda, daha önce “yasa dışı” olarak denizi doldurduğu için 2015 yılında mühürlenen araziyi satın aldı.
Boş durmadı...
Kendisine “dur diyen olmadığı” için, güzelim Ardıç ağaçlarından adını alan koyda dolgu çalışmalarına aynen devam etti.
Adını “Ardıç” verdiği projesini satışa bile çıkardı.
Besleme gazetelerine “sayfa sayfa” ilanlar verdi.
Kimse dur diyemiyordu, Gökmen “haber” yapınca inşaata değil, Gökmen'in haberine “engel” geldi.
***
İki kattan daha yüksek konut yapmanın “yasak” olduğu Çeşme'de, 7 katlı “rezidans” yapmayı kafasına koyan kıyı talancıları, şimdi Gökmen'in de “içeride” olmasını fırsat bilerek yollarına devam ediyorlar. Ruhsata aykırı bölümler yıkılacak mı hep birlikte yaşayıp göreceğiz...
***
Ardıç Koyu'ndaki bu talan, birbirlerine aşık olan Ardıç kuşu ile Ardıç ağacının sevdasını anımsattı bana. Bütün ağaçlar tohumlarını zamanı geldiğinde çeşitli yollarla toprağa ulaştırırken, bir tek Ardıç ağacı bunu yapamaz. Çünkü Ardıç ağacının çoğalması için tohumlarının Ardıç kuşu tarafından yenmesi, ve toprağa Ardıç kuşunun “dışkısı” olarak düşmesi gerekir.
Güzelim Ardıç Koyu'nda beton kazıklar yükselince, Ardıç kuşları da, Ardıç ağaçlarının tohumlarını toprakla buluşturamamaktadır. İşte bu yüzden Ardıç Koyu'ndaki katliam, aynı zamanda “sevda” katliamıdır...
***
Ardıç kuşunun “dışkısı” derken aklıma geldi.
CHP'nin “adalet” yürüyüşün Düzce kısmında, katılanların konaklayacağı yere bir kamyondan hayvan dışkısı dökmüşler. Yararlı bir işi akıllarınca “dışkıya” batırmışlar.
Hikayesi güzeldir bu dışkının...
***
Bir gün İran hükümdarı Şah İsmail, düşmanı olan Yavuz Sultan Selim'e halılar, altınlar, gümüşler yakutlar, deve deve yemişler ve ayrıca da sandık dolusu hediye yollar. Hediyeler Yavuz’a getirilir açılır, ama o da ne?
İçeriyi bir koku kaplar...
Koku nedir diye ararlarken bir de bakarlar ki, sandığın dibine “dışkı” konulmuştur.
Yavuz Sultan Selim buna bir yanıt vermek için vezirinden kendisine bir kutu gül lokumu getirmesini ister ve lokumun altına da bir not yazar.
Elçisiyle büyük bir hediye sandığı yapıp Şah İsmail’e yollar.
Şah İsmail hediyeleri kabul eder ama içinde bir tereddüt vardır.
Kutular açıldığında içeriyi mis gibi lokum kokusu sarar.
Vezir lokumu ikram eder. Şah “önce başkaları tatsın en son ben tadarım” diyerek kendine göre önlem alır. Herkes lokumları yedikten sonra sıra Şah İsmail’e gelir,
Şah lokumu yer ve altındaki not gözüne ilişir.
Notta şöyle yazmaktadır:
“Herkes kendi yediğinden ikram eder...”