Erdoğan’ın tıp doktorlarına hitaben söylediği “Gidiyorlarsa gitsinler” sözleri, sadece 2 yıl önce tüm Türkiye’nin alkışladığı hekimlerden biri olarak, beni de üzdü ve düşündürdü.
Önce Murathan Mungan’ın ‘Terk eden’ şiirinin son bölümü geldi aklıma: “Kimdi giden, kimdi kalan / Aslında giden değil / Kalandır terk eden / Giden de / bu yüzden gitmiştir zaten…” Ülkemizi asıl terk edenler, gençler, doktorlar, mühendisler miydi, yoksa onları bunu yapmaya zorlayan yöneticiler ve yönetim biçimi mi? Gelişmiş ülkelerde baş tacı edilen iyi eğitilmiş insanlara karşı geliştirilen bu tavrın altında hangi nedenler yatıyordu?
İzlediğim bir videoda ‘insan’ diyemeyeceğim bir yaratık, yeni dönemde ‘doktor dövebildiklerini’ ve bunun bir zenginlik olduğunu anlatıyordu, ballandıra ballandıra… Gençlik yıllarımızı anımsadım. Tıp fakültesine girebilmek için yaptığım yoğun çalışmayı, tüm tercihlerimin tıp fakültesi oluşunu, Türkiye’de dereceye girerek Ege Tıp’a başlayışımı, eşimle birlikte gittiğimiz Kastamonu’nun Tosya ilçesindeki mecburi hizmetimizi… Üst düzey başarı gösterenlerin yaklaşık yüzde 70’i tıbbı seçerdi, hekimlik çok popüler ve saygındı, o yıllarda. Nedense Kenan Evren de sevmezdi doktorları; hukuk dışı bir düzenleme ile zorunlu hizmet başlatmış (halen Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır), hekim maaşlarını tırpanlamıştı.
Erdoğan şunları da söylemiş: “…üniversiteyi yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Biz asistan doktorlarımız ile buralarda devam ederiz.” Bir meslek değil, bir sanat olarak nitelendirdiğimiz tıp doktorluğu, bir usta-çırak işidir ve ‘Usta’lar gittiğinde, nitelikli çırakların yetişmesi olanaksızdır. Önceki sağlık sorunlarında, Türkiye’nin dünya çapında tanınmış hekimlerinden yararlanan Erdoğan, umarım yaşamaz ama, bundan sonraki sağlık sorunlarında herhalde ‘yeni bitiren’ veya ‘asistan’ doktorlarımıza başvuracaktır…
***
Erdoğan, 2005 yılında “Ben doktora iğne yaptırmam ama hemşireye yaptırırım. Çünkü hemşirenin pratiği yoğundur. Bir yoklar, damarı bulur. Ama doktor bulamaz. İcabında felç de edebilir” dediğinde zamanın Türk Tabipler Birliği Başkanı rahmetli Füsun Sayek “Canım Başbakan’a iğne yapmak istiyor” diyerek karşılık vermişti. Sağlık personelinin görev dağılımı vardır; hekim ve hemşire birbirine rakip değil, aynı ekibin parçalarıdır; iğne yapmak, tansiyon ölçmek gibi daha basit işlemler genellikle hemşirelerin; üst düzey bilgi, birikim ve yetenek gerektiren konularsa hekimlerin sorumluluğundadır. Örneğin, yıllar süren eğitimin ardından bir hekim, karında açtığı iki küçük delikten soktuğu gereçler aracılığıyla, bağırsaktaki kanserli dokuları kesip dışarı aldıktan sonra, gerekli tamir işlemlerini gerçekleştirebilir, hastanın karnını bile yarmadan…
Gençlerin ve nitelikli insanların yurt dışına gitmelerinin olumlu yönleri de var. Bu kişiler gittikleri ortamda kendilerini kanıtlayıp, daha da geliştirecekler, Türkiye’deki yönetimin başına, nitelikli insanların değerini bilen, nitelikli yöneticiler geldiğinde geri dönerek, öğrendiklerini öğretecekler, kurdukları ilişkileri geliştirecekler ve ülkenin ileriye gitmesine büyük katkı sağlayacaklardır.
Belirli bir süre için bir koltuğa oturma hakkı elde edenler, sonsuza kadar o koltukta oturacaklarını düşünebilirler. Ancak kötü yönettiklerinde gitmeleri, demokrasinin temelidir.
Özellikle iki yıldır uğraştığımız Kovid-19 nedeniyle yorgunuz, birçok nedenle üzgünüz, kırgınız, ama… Bizler ev sahibiyiz ve hiçbir yere gitmiyoruz. Misafirlerimizi kendilerine yakışır biçimde uğurlamaya hazırlanıyoruz.
Tıp Bayramı’nda ‘mutlu’ olmamız olanaksız, bari ‘kutlu’ olsun…