Benim kafamda bir “hayvansever” profili vardı.
Daha naif, sevgi dolu, merhametli, vicdanlı, güzel insanlardır hayvan sevenler derdim hep.
Bir insan hayvanları seviyorsa ondan asla zarar gelmez, diye düşünürdüm.
Fena halde yanılmışım!
“Bir yandan hayvan severken, diğer yandan insanlardan nefret edenler” bu profili altüst ediyormuş meğer...
***
Hayvansever gruplar arasında daha önce de fikir ayrılıkları, ağız dalaşları, küskünlükler yaşandığına şahit olmuştum da böylesini hiç görmemiştim.
Haberlerde mutlaka denk gelmişsinizdir; Antalya'da geçen hafta “hayvansever” tabir edilen iki grup arasında kavga çıktı.
Videoyu izlerken gözlerime inanamadım.
Hortumlarla, sopalarla, biber gazları ile birbirlerine girdiler.
3 kişi yaralandı.
Sanırsınız, İç Savaş var.
İki grubun bu noktaya gelmesinin mutlaka nedenleri vardır.
Ama bu nedenlerin hiçbiri insanların birbirine hortumla dalmasını haklı çıkarmıyor.
Elinde belgesi olan gider şikayetini yapar, hukuki süreci başlatır!
Ha şimdi diyeceksiniz ki, “bu ülkede neler neler olmuyor ki... hortumlu kavgaya takılma!”
Takılıyorum elimde değil...
Benim derdim, şiddete başvuranların, kendilerini masum canları korumaya adamış, maddi manevi her türlü fedakarlığı yapan insanlar oluşu!
Hayvan seven illa ki hümanist olsun, tüm dünya insanlarını bağrına bassın da demiyorum...
Ama en azından “can kurtaranlar” çözümü şiddette aramasın.
***
Hayvansever olmak yetmiyor demek ki...
Asıl sorun şiddet kültürünün artık toplumumuzun tüm katmanlarında baskın hale gelmesi...
“Çok iyi insandır” dediğimiz birinin bile, yarın işler yolunda gitmeyince neler yapabileceğini kestiremez haldeyiz. Herkes gergin. Herkes öfkeli. Patlamaya hazır saatli bomba gibiyiz.
Bu işten çıkış yolumuz fabrika ayarlarımıza geri dönmekte.
Birbirimize, -kökenimiz, inancımız, yaşam tarzımız, hayata bakışımız ne olursa olsun- yeniden saygı duymayı öğrenemezsek, gitgide daha da yozlaşan bir toplum haline gelmemiz kaçınılmaz.