29 Ekim 2023 günü, Cumhuriyetimiz birinci yüzyılını dolduracak. Yüz yılda nüfusumuz 13 milyondan 85 milyona çıktı. Eğitim, bilim, sağlık, ulaşım, iletişim ve benzeri kamu hizmetlerinde büyük başarılar elde ettik. Fakat adalette geri kaldık. 2022 yılı adli istatistiklerine göre Türkiye uyuşmazlıklara boğulmuş durumda. Savcılıklara 10,5 milyon şikâyet yapılmış, 3,3 milyon ceza davası, 4,6 milyon hukuk davası, 600 bin idare ve vergi davası, 33,2 milyon icra takibi açılmış. Bu davaların neredeyse yarısı sonraki yıllara devrediyor, yargılamaları yıllarca sürüyor. En fazla üç-beş ayda çözülmesi gereken uyuşmazlıkların yargılaması, her şey doğru giderse, en az dört-beş sene sürüyor.
Anayasa Mahkemesi iki hafta önce makul sürede yargılanma hakkının yapısal bir sebeple sistematik olarak ihlal edildiğini, bu konuda yargının adeta iflas ettiğini resmen ilan etti. Yargı, siyasetçilerin etik davranışını sağlayamadığı gibi, uyuşmazlıkları da etkin ve verimli çözememekte; milletvekilleri, cumhurbaşkanı ve bakanlar ile emirlerindeki bürokratların görevi kötüye kullanma ve yolsuzluk suçlarını, kurumları veya idari amirleri izin vermediği takdirde soruşturamamakta; toplumsal dayanışmayı geliştirmek yerine ayak bağı olmakta.
Bir aralar, mensuplarının imtiyazlı bir zümre haline gelmesi, yargının giderek yürütmeye bağımlı kılınması ile sonuçlanmış, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), kararları yargı denetimi dışında bir seçme ve atama kurulu haline gelmiştir. Temyiz mahkemeleri üyelerini bile Adalet Bakanı’na bağımlı HSK atamaktadır. Bu durum, yürütmeye bağımlı olan hakimlerin vicdanî tarafsızlıklarını önemli derecede zorlaştırmış, kamuoyunun yargıçların bağımsızlığına ve tarafsızlığına inancı neredeyse yok olmuştur.
Yargının, yürütme gücünü kullananlara karşı olağan işlevini özgürce yerine getiremez olması, devlet yönetiminde istikrarın bozulmasına, savrulmalara ve zaman zaman kırılmalara neden olmuştur. Bu da hukuk güvenliğinin zayıflığı ile birlikte ekonomide gelişmeyi ve istikrarı bozarak ileri ve geri gidişlere neden olmaktadır. İşletmeler cüce kalmış, üretimde katma değer artışı seviyesi gerilerde kalmış, ciddi kaynak ve fırsat israfları ortaya çıkmıştır.
Bu durum ülkemizin algısını giderek kötüleştirmekte, uluslararası siyasi ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Örneğin Avrupa Konseyi ile ilişkilerin gerilmesine neden olan, aynı zamanda Avrupa Birliği (AB) üyeliğine gösterilenengeller, yargı ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin 23 ve 24 numaralı başlıklardaki sorunlardır. Bu da ülkemizin uluslararası alandaki yerini ve rolünü, NATO üyeliği gibi güvenlik gerekleri ve imkanları ile sınırlandırmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyılına girerken en önemli sorunu yargı ve onun doğal sonucu olarak hukukun üstünlüğüdür. Yargı, Türkiye’nin diğer tüm sorunlarının tamamının ana sebebidir. Bu sorunun çözümü, diğer sorunların çözümünün de anahtarıdır.
Türkiye, sorunlarının çözümüne yargı ve hukukun üstünlüğü sorunları ile başlamalıdır. Yargı sorununu çözmek güçler ayrılığı sorununu da kendiliğinden çözecek, soruşturma izinlerini kaldırmak hukukun üstünlüğünü en üst seviyelere çıkararak Türkiye’nin kısa zamanda ileri bir hukuk devleti olmasını, ileri demokrasiye kavuşmasını, milli gelirini kısa sürede dört-beş katına çıkarmasını ve kısa sürede bir refah devleti olmasını sağlayacaktır.
Yargı sorununun çözümü kolaydır. HSK, Adalet Bakanlığı’na verilen yetkilerle birlikte yargı hizmetlerini düzenleyecek Adalet Yüksek Kurumu’na dönüştürülmelidir. Kurumun üye kompozisyonu hiçbir grup ve koalisyonun etki edemeyeceği şekilde oluşturulmalı, bütün kararları uzman bir mahkemenin denetimine tabi olmalı, isteyen herkes dava açabilmelidir. Yargı meslekleri yeknesak kariyer planına, terfiler akademik, mesleki ve sosyal konulardaki ölçülebilir performansa bağlı ve liyakat bazlı olmalıdır. Modern uyuşmazlık yönetimi anlayışı benimsenmeli, yargı hizmetleri kalkınma bölgeleri bazında optimum yapılandırılmalı, hizmet halkın ayağına götürülürken uzmanlıklar merkezlerde yoğunlaştırılmalıdır. Kamu görevlilerinin suçlarında kendi kurumu veya idari amirinin soruşturma izni vermesi şartı kaldırılmalıdır. Dokunulmazlıklar peşin değil olay bazında ve sonrasında verilmeli, soruşturma ve dava açılması uzman bir mahkemenin denetimine tabi olmalıdır. Sürdürülebilir yargı bağımsızlığı üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmalı, sadece hukuki metinlerle değil yasama içi ve güçler arası dengeyi de kuran bir sivil anayasa ile fiilen de güvenceye alınmalıdır.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!