“4 Temmuz 1789’un yıldönümünün seçilmesi, kuşkusuz bir rastlantı ya da olabildiğince kalabalık gözleyen bir katil güdüsü sonucu değildir. 14 Temmuz 1789, yalnızca Fransız Ulusal Bayramı da değildir. Bu tarih, cümle pespaye tahtı, pomatlı peruğu, işbirlikçi külahı, uyuşturucu vaazı ve halk düşmanlığıyla, Mutlak Monarşi’nin yerle bir edilmesidir. Biz ona kısaca devrim, Aydınlanma yolunda kazanılmış bir mevzi ve insanlığın zaferi diyor ve selamlıyoruz. Onu, yeryüzünün her yerindeki ve elbette bizdeki kurtuluş mücadelelerinin en önemli esin kaynaklarından biri olarak kabul ediyoruz. İşte saldırılan, katledilmeye çalışılan, kana bulanan, asıl bu değerlerdir. Dünyanın her yerindeki gerici kalkışmaların, yarattıkları terörün ve gizli-açık el ovuşturup sırıtanların her saldırısı, doğrudan insanlığa yapılmış kabul edilmeli, bu korkunç koalisyondan dünya temizlenmelidir. İşbu nedenle diyoruz ki, dünyanın kurtuluşunun tek yolu, yepyeni bir Aydınlanma Devrimi'dir.”
Bu hafta, ülkemizdeki 15-16 Temmuz “şeyi” yaşanmasaydı, bu yazı böyle bir paragrafla başlayacaktı. Nice’teki korkunç katliamın üstünden bir hafta geçtikten sonra, Türkiye’de yaşananlar, böyle bir girişi daha zorunlu hale getiriyor. Elbette, dünyayı bir bütün olarak görmeyi düşünenler açısından… Bu noktada “devrim”in, insanlık değerleri ve ilerlemesi adına halkla birlikte gerçekleştirilen bir girişim, “darbe”nin ise var olan koşulları daha da ağırlaştırmak için, her türlü yolu ve yöntemi korkunç bir şekilde uygulamaktan kaçınmayan, gerici bir müdahale olduğunu anlatmaya gerek var mı? Var diyenler, örneğin 12 Eylül’ü yaşayanlara soruversin. Ki, yazı boyunca “devrim”den neyi, “darbe”den neyi kast ettiğimizi doğru algılayıp, sapla samanı birbirine karıştırmasın.
15-16 Temmuzda bu ülkede yaşananlar, Türkiye’yi insanlık gözünde bir daha küçük düşüren, saçma, aptalca, her açıdan pespaye, onulmaz yaralara ve uçurumlara yol açan bir darbe girişimi olarak özetlenebilir.
Birkaçı dışında basın olma vasfını yitirmiş paçavralara ve ekranlara, sosyal medya dediğimiz mecradaki bilgi ve algı kirliliklerine direnerek, coşmadan, provokatör pozisyonuna düşmeden, sorumluluk bilinciyle, durumu iyi okumak gerekir. Bu bağlamda, bilgiyi, aklı ve serinkanlılığı yitirmeden bir değerlendirme yapmak zorunludur. Sıcağı sıcağına, hadiseler yaşanırken şunları not almışım:
“Demokrasi bilinci, toplumsal olgunluk ve yurttaşlık kalibresi ile biat körlüğü, güruh refleksi, sürü güdüsü arasındaki fark, ne yazık ki bu topraklarda yeniden sınanmakta ve yaşanmaktadır. Durumu görmemek için ya kör ya da saf dilli olmak gerekir. Bu toprakların cümle fabrika ayarı, vahim sıfırlama politikaları, su taşıyanları ve el birliğiyle flulaşmış ve son darbe girişimi saçmalığının da kolaylaştırıcılığıyla, tümüyle silinmiştir. 'Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' sözü, şimdi gerçek anlamına kavuşmuş bulunmaktadır. Demokrasi mücadelesinin paradigmalarını yeniden oluşturmak, uygulamak, algı ve farkındalık adına çok çalışmak gerekmektedir. Akıllar başlara devşirilmedikçe, çocukluk hastalıklarından ve paralize durumlardan kurtulmadıkça, elbette bunların gereğini yapmak olası değildir. Önümüzdeki süreci öyküsü budur ve partilerden sendikalara, derneklerden her türlü örgütlenmeye ve kurumsallaşmaya… Herkes ve hepimizi bu süreci bir parçası olacağız.”
Bu kanlı darbe girişiminin, hiçbir gerekçesini ve argümanını kabul edemeyiz. Böyle bir tavrın tek adı vardır; gericilik. Ama bilinmesi gereken şudur ki, var olan iktidar ve zihniyeti, cümle enstrümanıyla bu vahim durumun ekmeğini bolca yiyecek, yapmak istediklerine zaman ve zemin yaratıldığına olan güvenle, daha da ileriye gidecektir.
Bizi, yitirilen onca insanın acısı ve tanık olduklarımızın dehşeti ve insanlık adına duyduğumuz utanç ve öfke dışında ilgilendiren tek şey, çağdaş, demokrat ve laik bir tavırla, darbenin her türlüsüne itiraz edip, direnmek olmalıdır. Antidemokrat, bu ülkenin var oluşuna değil de, yalnızca kendisine yöneldiğine inandığı ve bunun propagandasını yaptığı antidemokratik bir kalkışmayı, hele ki dini inançlardan yola çıkarak ve güruhları kışkırtarak bastırmaya kalkıyorsa, işe öncelikle bu fotoğrafı doğru okuyarak ve anlatarak başlayabiliriz.
Bu turnusole hepimiz girip çıkacağız. Kazanan, yeryüzü ve ülkemiz olsun.