“Kazanır ya da kaybeder. Onu bilmem ama artık her şey daha farklı olacak. Umut olacak, birlik olacak, dayanışma olacak. Teşekkürler Muharrem İnce... Bizler için Gönüllerin Cumhurbaşkanısın, umarım dediğin gibi Hepimizin Cumhurbaşkanı da olursun...”
Bu satırları seçimden bir gün önce sosyal medya hesabımdan paylaştım. Samimi duygularımdı.
Muharrem İnce, gerginlikten-kutuplaşmadan bıkan milyonlara 'birlik-beraberlik-dayanışma', gençlere 'umut', yenilmişlere 'zafer' vaat ediyordu.
Kaybetse bile sonuna kadar mücadele edecek cesaretteydi.
Ancak seçim gecesi İnce'ye umut bağlayan milyonlarca insan gibi hayal kırıklığına uğradım. Nedeni seçim sonuçları değildi.
İnce'den bir aldatılmışlık duygusuydu hayal kırıklığını yaşatan.
Öyle ya bir gün önce İstanbul'da kükreyen dağ arslanı seçim gecesi ortadan kaybolmuştu.
***
Umut aşıladığınız, mücadeleye çağırdığınız, sandık kurullarının önünde, ilçe seçim kurullarında aç, susuz, uykusuz beklettiğiniz insanlara...
Gece yarılarına kadar sizden bir ses, bir haber bekleyen, sizin için endişelenen 15 milyon 336 bin 594 seçmene....
Cübbelerinizi hazır tutun diye seslendiğiniz 50 bin avukata...
Evlatlarım, öğrencilerim diye seslendiğiniz gençlere...
Demokrasi için, size inandığı için gencecik evlatlarını göreve gönderen, sağ salim eve dönmelerini yüreği ağzında bekleyen annelere-babalara...
Yaşanası bir dünya için bedel ödemeye hazır inanmış insanlara...
Bornova'da sandıklara sahip çıkmak için gecenin 12'sinde biber gazına maruz kalan CHP'lilere...
Ve hatta; “Adam kazandı” diye mesaj atıp sonra da basın toplantısında harcadığınız meslektaşımız İsmail Küçükkaya'ya...
Özür borçlusunuz.
***
Anadolu Ajansı ve Yüksek Seçim Kurulu sonuçları çarpıtıyor ve hile yapıyorsa gereğini yapacaktınız. Aslanlar gibi yürüyecektiniz YSK'ya, Anadolu Ajansı'na. Yüz binler peşinize takılacaktı.
İnsanlara sandıklara sahip çıkın, açıklanan sonuçlara inanmayın, sandıkları terk etmeyin dediniz. Sonra ortadan kayboldunuz.
Size gelen sonuçlar seçimi kaybettiğinizi söylüyor ise çıkacaktınız kameraların karşısına rakibinizi tebrik edip, sizi destekleyenlere teşekkür edecek, “Yarınlar için çalışmaya devam edeceğiz” diyecektiniz. Kısacası dün basın toplantısında yaptığınız konuşmayı seçim gecesi yapacaktınız. Demokratik olgunluk bunu gerektirirdi çünkü.
***
Ve eğer seçim sonuçları dünkü basın toplantısında açıkladığınız gibi 'şaibesiz' ise özür listeniz uzayacak.
Anadolu Ajansı kullandığı bir program ile öncelikle AKP'nin güçlü olduğu yerleri sisteme yükleyebilir. YSK ıslak imzalı tutanaklarda sizin önde olduklarınızı gecenin ilerleyen saatlerinde servis edebilir. Bilemem. Ama eğer böyleyse kanıtlayacaksınız, sözde bırakmayacaksınız. Eğer elinizde bir kanıt olmadan konuştuysanız o zaman önce Anadolu Ajansı'ndan sonra da Yüksek Seçim Kurulu'ndan da özür dilemelisiniz...
Yok şaibe vardır diyorsanız gereğini yapacaksınız.
Lafı uzatmayalım; Muharrem İnce ve CHP Genel Merkez yönetiminin seçmene, Türk vatandaşlarına kısacası tüm ülkeye özür borcu var.
***
Şimdi gelelim CHP üst yönetimine, parti yöneticilerine ve milletvekili adaylarına...
Seçim öncesi, “Millet ajansını kurduk. Adil Seçim Sistemi ile tüm sonuçları eş zamanlı olarak halkımıza sunacağız. Merak etmeyin, her şey kontrol altında” deyip, seçim gecesi insanları çalışmayan bir internet sitesine mahkum eden beceriksizler...
Sadece 3 kez tweet atarak sonuç açıklayıp sonrasında sessizliğe gömülen bu projenin sahipleri...
Televizyonda gece saat 21.45'e kadar esip gürleyen, sonra da süt dökmüş kediye dönen parti yöneticileri...
Olaylara bizim gibi seyirci kalan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu...
Muharrem İnce'nin rüzgarına takılıp, sahada çalışmayan milletvekili adayları...
İki küçük organizasyonu bile beceremeyen CHP İzmir İl Örgütü...
Kusura bakmayın ama seçim boyunca gece gündüz çalışan, didinen partisine sahip çıkan bu insanlara layık değilsiniz.
Siyaseti kulis yapmaktan, üç beş internet sitesine haber olmaktan ibaret sanan, buna göre dizayn etmeye çalışanların halk nezdinde yeri yok.
**
Enseyi karartmayalım.
Her gün taze bir umuttur.
Yarın yeni bir dünya kurulur.
Su akar yolunu bulur.
Bu güne kadar demokrasi için, evrensel hukuk kuralları için, insan hakları için, basın özgürlüğü için mücadele ettik; kimlerle mücadele ettiğimizi biliyorduk.
Dün de mücadele ederken kimlerle yürümeyeceğimizi öğrendik...
Mevlana'nın dediği gibi,
“Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...”