"Oyuncu dendiğinde, herkesin gözünde bir Erol Günaydın fotoğrafı canlanır."
(Okan Bayülgen)
En güzel sohbetlerin,
en keyifli kahkahaların, en büyük tiyatro anılarının mimarıydı
Erol Günaydın.
Bir tiyatro efsanesidir o!
Münir Özkul,
Nejat Uygur, Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Yıldız Kenter,
Gazanfer Özcan,
Rasim Öztekin,
Ferhan Şensoy, gibi!..
**
"Kendini bin kere oynayıp, bir kere bile tekrar etmemiş bir oyuncu" der ona meslektaşları.
Felsefesini de şöyle açıklar;
"İnsanlar hayatımın en büyük serveti. Bütün gezdiğim yerdeki insanlara hep sevgiyle baktım, onlardan da sevgi gördüm. Kimseye kızamadım, herkese hak verdim. Belki bu sevgi dağıtımı beni çok mutlu ediyor. Bu sevgiyle belki bana hayat verdiler, nefes aldırdılar.
Her zaman gülüyorum, gülümsüyorum.
N’apayım..."
**
Canlandırdığı ve seslendirdiği karakterler unutulmaz, unutulmayacak da.
"Bana karşıdan karşıya geçen şemsiyeli adam rolü verin,
öyle bir geçerim ki insanlar unutamaz.
Hayatımda hiçbir rolü reddetmedim." demiştir bir röportajında.
Ona göre;
"Küçük rollerde büyük insanlıklar
vardır fakat insanlar onu bilmezler.”
Türk tiyatro tarihine adını altından harflerle yazdıran ustadır Erol Günaydın. Meddah geleneğimizin de son temsilcisi olduğunu da ekleyelim.
“İki kalas bir heves”.
Bu adı vermişti kitabına da...
**
O,
alnında
ışığı
hep
gören
"titiz bir tiyatro"
işçisiydi.
Erol Günaydın
9 yıl önce
güzel yüreğini
bize
bırakıp
gitti!
Sevgi ve rahmetle.
Sanata, bıraktığı izlere, renklere saygıyla.
Ne güzel
söylemişti
Virginia Woolf;
“Ne hoş bir güzelliği vardır hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin. Kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların, onurlu bir yaşamı seçenlerin.”