Erdoğan’ın 24 Haziran 2018’de, Türk usulü “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin ilk başkanı seçilip ilk hükümetini kurmasından ve hoşuna gitmeyen Merkez Bankası başkanlarını görevden almaya başlamasından bu yana, ekonomi gittikçe kötüleşiyor.
Erdoğan’ın 2019’da Murat Çetinkaya’yı, 2020’de Murat Uysal’ı, 2021’de Naci Ağbal’ı görevden alarak Şahap Kavcıoğlu’nu atamasından sonra kötüleşme daha da hızlandı. Kavcıoğlu yönetimi paramızın değerini üç ayda neredeyse yarıya düşürdü. Fiyat istikrarını sağlama görevini ihlal ederek Eylül 2021’de yüzde 20 civarında olan enflasyonu yüzde 80 civarına zıplattı. Fakir kesimi daha da fakirleştirirken küçük bir varsıl kesimi daha da zenginleştirdi. Ucube “Kur Korumalı Mevduat (KKM)” sahiplerine milletin cebinden yüz milyarlarca TL verilirken, oluşan bütçede açığını kapatmak için deprem bahanesi ile iğneden ipliğe her şeyin vergisi artırılıyor.
2021 yılında başlatılan faiz indirim sürecini “tarihin en pahalı iktisadi deneylerinden biri” olarak niteleyen Prof. Dr. Hakan Kara, “bedelini yıllarca ödeyeceğimizi” belirtmekte. TCMB yeni Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın geçtiğimiz Perşembe günkü sunumu da gelinen durumun vahametini ve düzeltmenin ne kadar uzun süreceğini ortaya koydu.
ERDOĞAN’A KURBAN!
Bu kötü gidişin temel sebebi, cumhurbaşkanını adeta “zamane padişahı” yetkileriyle donatan, Binali Yıldırım Hükümeti’nin hazırladığı, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’dir. Zira 703 sayılı KHK’nin 151 (h) maddesi ile Yıldırım Hükümeti, yetkisi olmadığı halde, Merkez Bankası Başkanı’nın beş yıl süre için seçileceğine dair 1211 sayılı Kanun’un 25. Maddesi’nin 1. Fıkrası’nı, 9 Temmuz 2018 tarihinde, Anayasa’ya aykırı olarak iptal etti. Doğan boşluğu Erdoğan, 3 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Anayasa’nın 104. Maddesi’ne aykırı olarak, kendi kendisine Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alma ve atama yetkisi vererek, yetki gaspı suretiyle doldurdu. Böylece paralarının değerini düşürerek fakirleştirdiklerine seçim rüşvetleri vererek oylarını devşiren, zenginleri ise daha da zenginleştiren Erdoğan, hatalarını örtme ve kendisini başarılı göstererek iktidarını sürdürme imkânı buldu.
TÜRKİYE’DE HUKUK HİÇ Mİ YOK?
Yıldırım Hükümeti’nin 1211 sayılı Kanun’un 25. Maddesi’nin 1. Fıkrası’nı kaldırması da Erdoğan’ın 3 sayılı kararname ile dayandırdığı görevden alma kararları da hukuken sakat ve hükümsüz işlemlerdir. Anayasa’ya aykırı yönlerini hukuka uyarsızlık, yetki aşımı ve gaspı sebepleriyle Anayasa Mahkemesi veya Danıştay’ın iptal etmesi gerekir. Fakat dava açma yetkisi olduğu halde ne ana muhalefet partisi ne mecliste grubu olan partiler ne iş dünyası ve STK’leri ne de hukuksuz olarak görevden alınan Merkez Bankası başkanları dava açtılar. Bu hükümler, ilgili ve yetkili olanlar dava açmadığı için yürürlükte kalmaya ve uygulanmaya devam etmektedir.
Durumu beylik laflarla eleştirmekle yetinip bir dava açmamış olması, iş dünyasının ya yasal hakkını kullanmayacak kadar Erdoğan’dan çekindiğini ya da bu durumdan yarar elde ettiğini ortaya koyması yönüyle manidardır. En çok zarar gören emeklileri, memurları ve diğer çalışanları temsil eden diğer STK’ler ile sendikaların ise zamanında dava açmayıp da eriyen maaşların artırılması için çabalaması ise durumun en acı tarafı!
Etik ve ahlak açısından en büyük sorun ise görevi ve ayrıcalıklarını koşa koşa kabul ettikleri halde, hukuka uyarsız görevden alma kararlarına karşı dava açmayan eski başkanlarda. Bu tutumları, halka değil iktidarlara hizmet için görev kabul ettiklerini, daha ilk adımda bile meşruiyetlerine ihanet ettiklerini gösteriyor.
Anayasa’nın ve Merkez Bankası bağımsızlığının ihlaline karşı hukuk yollarına gitmeyenler zamlardan ve enflasyondan şikâyet etmesinler.