Anayasasında “Halkın plajlara dikey ve yatay olarak girmesi önlenemez” diyen Yunanistan’da halk “havlu hareketi” başlatmış, plajlarını şezlonglardan temizlemek için yaptığı gösterilerde başarılı olmuş. Birgün’deki haberinde Aycan Karadağ, yaklaşık 50 beach club bulunan Çeşme’de mavi bayraklı 14 plajın 11’ini özel işletmelerin işgal ettiğini, buna karşı Datça ve Çeşme’deki eylemlerin Yunanistan'daki havlu hareketine dönüştüğünü yazıyor ama ben bu öngörüsüne hiç katılmıyorum.
Türkiye’nin en güzel plajlarından birindeyim, otel kartımı göstererek bin 500 lira ücret ödemeden bedava girdim. Güneş yataklarından iğne atsan yere düşmez plajın, sakin denizin adeta sıvazladığı bir metrelik ıslak kum şeridinde iki genç salınıyordu. Önce bir kadın görevli, arkasından iriyarı bir güvenlik koşarak gelip, gençleri uzaklaştırdılar: “Burası özel mülk ücretsiz giremezsiniz.” Gençler şaşkın, üniformalı güvenliğe direnmek yerine geri dönüp gittiler. İçimden “Bu plaj sizin değil, halkın! Gençleri kovamazsınız, güneş yataklarınızı bahçenize siz çekin!” demek geldi. Fakat içimdeki diğer bir ses beni susturdu: “Sen ne anayasasından bahsediyorsun? Yıllardır tatile geldiğin Alaçatı’daki otel ile sörf plajları arasındaki kamuya ait hem yürüyüş yolunu hem de kumsalı kapatan, önüne aşılmaz engeller koyan, her seferinde seni "Nereye gidiyorsun” sorgusuna çeken oteli şikâyet ettin de ne oldu? Göz göre göre kamuya ait yola ve sahile çökmeyi ne belediye ne de kaymakamlık önledi. Geçen sene yıkım kararı verildi de ne oldu? Her şey eski tas eski hamam! Bırak bu idealistliği, anayasa ve hukuk iddialarını. Gerçekleri gör ve kabul et. Tatile stres olmaya gelmedin. Sesini kes, denizini yüz ve bu kadarına şükret!”
Ama içimdeki bu seslerin çatışması durmuyor. Odamda da dışarı adım attığımda da durmadan tekrar edip duruyorlar.
Çeşme Yarımadası'nın güneyinden kuzeye, Alaçatı’ya doğru karaya sokulan Alaçatı (küçük) Körfezi, dünyanın en ideal en güvenli rüzgâr sörfü sahalarından biri. Çoğunlukla kuzey-kuzeydoğudan esen rüzgâr, yarıya kadar insan boyunu aşmayan denizi ile sörf sporu için ideal bir doğal SİT alanı. Sörf sporu öğrenmek, yelkencilik ve denizcilik için ideal bir başlangıç yeri. Türkiye turizmine bedava tanıtım, kişi başı turist harcamasını artırmanın yanında hem tatil hem spor yaparak gençlerimizi kötü alışkanlıklardan koruyacak hem de denizciliği sevdirecek ve güzel bir başlangıç yaptırabileceğimiz ideal bir yer. Ancak yat limanından Çark Plajı’na kadar yaklaşık dört kilometrelik plajın yarısından çoğu, astronomik ücret ödeyerek girilebilen beach club. Plajın bir ucuna çok katlı bir otel bile yapılmış, yıllardan beri yıkılacağı ama yıkılmadığı söylenen! Sörf için ideal olan kısmın tam ortasındaki yaklaşık 100 metre enindeki kısmı bir otel zapt etmiş. Hem yolu, hem sahili mülküne katıp kapatarak, izin verilmeden geçilmez hale getirmiş. Üstüne de denizin içine 50 metre uzunluğunda beton bir güneşlenme iskelesi yapmış.
Kıyı Kanunu’nun 5. maddesinde şunlar yazıyor: “Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. […] Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. […] Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. […] Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir.” Bu maddeye göre Alaçatı körfezinin kıyılarını özellikle sörf sporunun kendi kendine geliştiği yat limanından Çark Plajı’na kadar sahil şeridini kıyıdan 50 metre içeriye kadar halkın plaj, sörf ve yelkencilik sporunu geliştirmek amaçlı yaya yolu, gezinti, dinlenme seyir ve rekreatif amaçlı kamuya açık olarak düzenlemek gerekmiyor mu? Türkiye, beach club cumhuriyeti mi?