“Kaderin böyleymiş... Alın yazın… Tanrı kaderini böyle planladı, kader planı bu kazalar.’’

Siyasetçinin, özellikle Allah’ı Tanrı’yı toplumsal olaylarda ve iktidar amaçlarıyla veya kendi ihmalini gizlemek için kullanan cinsinin her zaman başvurduğu kavramlardır.

Bu sözler şüphesiz ki insanların inancını istismar etmenin şahikasıdır.

Ayrıca şunu öğütler: ‘Boyun eğ!.. ‘Kabul et!’, ‘Bunun bizimle ilgisi yok’, ‘Tanrı kaderini böyle çizmiş’…

Yani şu: Diyelim yol berbat yapılmış... Bir tarafı çökecek ve sen de uçurumdan aşağı yuvarlanacaksın…

Siyasetçi diyecektir ki: Kaderin buymuş! Yani Tanrı yolun öyle yapılmasını istemiş, kaderini de çizmiş, yol kırılacak sen de geberip gideceksin...

Diyelim ki uçak düştü... Ne yapalım kaderinde bu varmış… 

Peki uçak neden düşmüş? Mesela bir Alman pilot uçağı dağa çarptırdı ve yüzlerce kişi öldü... Anlaşıldı ki adam psikiyatrik tedavi görmüş, kafayı yemiş ve uçağı dağa çarptırmış.

Bunun yorumu şu mu yani: Tanrı pilota uçağı dağa çarptırdı... Tanrı senin kaderini böyle çizdi. Yolcuları, pilotu mu öldürdü yoksa Tanrı mı öldürmüş oluyor?

Tanrı böylece “kullarının canını mı alıyor?”

‘ÖLÜM KADERİN’

Maden kazası... Soma, 301 madenci Soma’da öldürüldü. Katil kim? Allah mı? Ortaya çıktı ki gözü, cebi, kasası doymaz maden sahibi, madende çalışılması için gerekli önlemleri almamış. Bunlardan tasarruf etmiş. Sonuçta grizu patlaması kaçınılmaz olmuş.

Fakat birileri ‘Maden kazası işin fıtratında var’ demiş.Yani ölüm kaçınılmaz.

Madene girince ölebileceğini bileceksin...

Adamlarından biri de protesto edenleri yerde tekmelemiş. Sonra da Frankfurt’a atanmış ödül olarak.

Ama hayır! İşin fıtratında ölüm olduğunu, ölümlerin Tanrı’nın çizdiği kader planı gereğince olduğunu söyleyenlerin buyurdukları çerçevede, 301 işçinin katilleri bir bir serbest bırakılmışlar.

Suçu Allah’ın üzerine atarak…

SUÇ HER ZAMAN İŞÇİDEDİR

İşçi olmasaydın, madenci olmasaydın, eğer olduysan Allah’ın planları gereğince ölmeye mahkûmsun!

Bartın’da 40’ın üzerinde madenci bu ‘Kader Planı’ gereğince hayattan koptu gitti. Geride kalanlar kanlı gözyaşları içinde kaldı.

Beş savcı görevlendirilmiş! Soma’daki gibi!

Savcıların iddianamesine ‘Kader Planı’ ve işin fıtratı girer mi, girmez, çünkü yasalarımızda ne kader planı ne de fıtrat kavramları var.

Fakat savcıların elindeki kanunun üzerinde Allah var.

Arada bu kazaların ne olduğunu buyuran var.

Soma’da işçileri köle gibi çalıştıran patronlar paçayı sıyırdılar mı, evet.

Bartın’daki kazada yetkililer ve sorumlular iktidarın adamları.

Devleti de esir alan vahşi kapitalizmin bu durumlarda inancı ‘Fıtrat ve Kader’dir.

Ölenlerin ailelerine birkaç on bin lira ‘kan parası’ verilir, ‘Kader ve Fıtrat’ gereği dosya kapanır. 

Çünkü yasaların ‘Fıtrat ve Kader Planı’ karşısında boynu kıldan incedir.”

xxxx

Bu yazı, Günaydın yıllarımızda birlikte çalıştığımız Meslek Büyüğüm Orhan Bursalı’nın Cumhuriyet’teki köşesinden. Duygularımıza -büyük ölçüde- tercüman olmuştur…

41 işçi, -ne fıtrat ne kader- öldürüldü! Onların ki kömür karası…

Evlatları, eşleri boynu bükük kalanların acısıdır Bartın.

Kader planı değildir. Cinayettir, patronların üzerine düşenleri yapmamaları yüzünden işlenmiştir. Nasıl yazgı, kader olur 41 canın gidişi? İş cinayetidir resmen.

Bir madenci yakınının, kardeşinin 15 gün önce kendisine,“Burada gaz kaçağı var. Bizi patlatacaklar” dediğini haykırması içimizi paralamadı mı?

En çok maden cinayetleri ülkesi unvanı neden bizde?

Neden bu madenler, denetlenmiyor düzenli?

Niye, katliam sonrası "Güzel öldüler. O konuda ben acı çekmediklerimi ve fizik olarak da güzel öldüklerini buradan söyleyebilirim” diyenler var?

20 yılda neden 36 maden sahası satıldı/özelleştirildi?

Niye Zonguldak, Kozlu, Ermenek ve Soma’daki madenci ölümleri, bu iktidar döneminde tırmandı.(Son 20 yılda 20000’e yakın maden işçisi hayatını kaybetti.)

Niçin emekçiler değil sermaye korunuyor? (Bu ülkede kader, fıtrat denilerek harcanan hayatların patronlar için en ucuz maliyet kalemi olduğunu biliyoruz-Timur Soykan)

Maden katliamlarında kusurlu yöneticiler, taşeron zihniyetiyle patronluk yapanlar serbest, ama emekçileri savunan avukatlar hapis! Neden?

İşçiden emekçi hakkını savunması gerekenler, sendika merkezinde köçek oynatmaktan niçin utanmazlar? Nasıl bu kadar duyarsız olabiliyorlar?

xxxx

Yazar Melih Pekdemir de BirGün’de, "Fıtratları da basit. 144 yıl önce yine Bartın’daki maden ocağı patlamasına yine “fıtrat” demiş olan Abdülhamid’in diğer en basit özelliklerinden birisi neydi? Sansürcülük. 1991 yılında Bartın’dakiler dâhil 150 bin maden işçisinin ‘Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı’ diye haykırdığı Turgut Özal da, SS diye bilinen ‘sansür ve sürgün’ uygulaması basitliğiyle kendi dönemine damgasını vurmuştu." Yazmış. İlginç değil mi?

Kaderin planı olmaz! Bilimin ve emeğin planı esastır.