Değerli okurlarım, hayırlısı ile bir Şeker Bayramımızı daha geride bıraktık. İktidarın vatandaşa verdiği “içi boş vaatlerle!” birlikte piyasadan aldığımız “içi boş” gıda ürünlerini gelene-gidene ikram ettik. Örneğin, gelen misafirimize ‘kahveniz nasıl olsun?’ dediğimizde çoğu “şekersiz olsun!” deme nezaketinde bulundu. Allahtan siyasi literatürümüze giren “dangalakça” sözlerden birini kullanıp “çok şekerli” olsun! diyene de pek rastlamadım.
ABD Başkanı Bidon, pardon! Biden’e Allah şifasını versin (!) boş bidon misali “tangır tungur” laflar edip ortalığı yangın yerine çevirmeye başladı! Korkulan da bunun, yani “dangalaklığın” Kovid-19 misali dünya siyasetine bulaşması idi! Maalesef Kovit-19’dan da süratli yayılıp ülke sınırlarımıza girdi bile! Ben de hemen dünya sözlüklerini karıştırıp bu kelimenin aslını, astarını araştırdım. Dangalak kelimesi Türkçe’ de “boş bir nesneye vurma sesi” anlamına geliyor. Bir başka deyişle “Akılsız, düşüncesiz kimse” imiş!
Evet, AKP Milletvekili Bülent Turan’ın muhalefete karşı kullandığı “dangalakça” tarzındaki hitabı (!) daha hayli gündemde kalacağa benziyor! Aslında Şeker Bayramı öncesi iktidarın çok laf edip, kafa karıştıran lafazanlarının (!) yokluk ve açılık sınırındaki vatandaşlara 1 Mayıs günü için vaat ettiği ikramiye ve maaşlarla ilgili sözler havada, “boşlukta” kaldı! Tipik bir “Cambaza bak” politikası mı bu dersiniz! Öyle ya, vatandaş ip üzerinde oynayan cambazı seyrederken, arkadan atılan laflar! acaba “dangalakça” deyimine uymuyor mu? Hadi gelin de ayıklayın bakalım pirincin taşını; Dangalakça ne, dangalak kim?
* * *
Vatandaş bayram öncesi ucuz pazarlarına koşup olmayan bütçesinden bayramlık ararken, Saray’da, iktidar kanadının çeşitli mekanlarda kurduğu iftar sofralarındaki sayılamayacak sayıdaki iftarlıklarına ne ad verilir? Gazeteler bu bolluk sofralarının resmini bastı! Peki, yoksul vatandaşlar boş sofralarından bu sofralara bakıp, ne düşündüler acaba? Bakın, buna “ifrat ve tefrit” denilir!
Hani yukarıda bahsettiğim gibi sözlüklere bakmışken bu “ifrat ve tefrit”e de bir göz attım. Ş. Sami’nin sadeleştirilmiş ve genişletilmiş Kâmûs -i Türki’sinin 1 ve 2’nci ciltlerinin 542 ve 1378’nci sayfalarında şöyle yazıyor:
İFRAT: Pek ileri varma, itidal sınırını aşma…
TEFRİT: Normal ölçünün altında kalma. Eşanlamlısı : (Mübâlâga)…
“Perhizde ifrat ediyor, perhizi iftara vardırıyor…”
Her işte ifrat ve tefrit, kötülenmiş olup, ölçülü olmaktan iyi şey yoktur. Kısacası; ifrattan, tevhide düşmekten sakınmalıdır. Bugünkü siyasetimizin, bilhassa iktidarın, bundan alacağı çok ders vardır diye düşünüyorum.
* * *
İnanın 3 günlük bayram sürecinde gittiğim her ortamda enflasyon, pahalılık, asgari ücret, emekli maaşları, iktidarın 1 Mayıs için vereceği müjde sözünü, şatafatlı sofralarında yuttuğu (!) şeklindeki sözleri dinledim. İktidar, yani Cumhur İttifakı (AKP-MHP) Saray’da ve lüks otellerde şatafatlı sofralardan, karşısındaki Millet İttifakı’nın kurduğu 6’lı masadaki Kılıçdaroğlu, Akşener, Babacan, Davutoğlu, Karamollaoğlu ve Uysal’a sloganlarla bayram, seyran demeden lâf ürettiler.
Tabii yeni kurulan ve kurulmakta olan partilerin de boş durmadığı bir döneme girdik. Bu yeni partiler niçin ve hangi seçim için kurulmakta! İsterseniz sizleri, arşivimde 1980’lerden kalma “DÖRT YIL DAHA” ve “ŞUARA PARTİSİ” adlı politik şu 2 fıkra ile rahatlatayım.
DÖRT YIL DAHA
“Birleşik Amerika’nın küçük bir şehrinde, bir senatör adayı, halka nutuk çekmekteydi: 'Partinin bütün isteği, dört yıl daha iktidarda kalmak ki, tespit ettiği programı uygulayabilmesi!'
Dinleyicilerden biri, 'Peki, Partinizin programı nedir?' diye sordu.
Politikacı: 'Dört yıl daha iktidarda kalabilmek'…
ŞUARA PARTİSİ
Kuruyorum… Kuruyorum… Kuruyor… Kuru… “Ne o, sen de mi parti kuruyorsun?”
“Yok abi! Ben şairim, sadece hayal kuruyorum”…