Cumhuriyet, Atatürk sevdalısı, vatansever, antiemperyalist, yaşamını bölücülüğe, gericiliğe, teröre mücadeleye adamış gerçek gazeteci yazar Uğur Mumcu'nun kahpece öldürülmesinden bu yana çeyrek asır geçti. Unutmadık, asla unutmayacağız.
25 yılda bu alçak cinayetin aydınlatılmasına bir arpa boyu yol alınamadı. Ne diyordu dönemin Ankara DGM Savcısı Ülkü Coşkun?;
“Üzerime gelmeyin, devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer.”
Peki devlet istemiyor muydu? Perde arkasında neler olduğu hiçbir zaman anlaşılamadı. Güldal Mumcu'nun “İçimden Geçen Zaman” adlı kitabı bu uğursuz cinayeti bir şekilde mercek altına alıyor; Suikast, ülkeyi 28 Şubat'a götürecek bir toplum mühendisliğinin parçası mıydı? Yoksa soğuk savaşın bitmesiyle tasfiye edilmeye başlanan Gladyo örgütlenmesini yeniden canlandırmak mıydı amaç?
Cinayetten hemen sonra sokağın süpürgelerle temizlenmesinin gerekçesi neydi? Mehmet Ağar'ın “Tuğlanın birini çekersen duvar göçer” şeklindeki sözleri ne anlama geliyordu?
Güldal Mumcu bu soruların cevabı verilmeden bu cinayetin çözülemeyeceğine işaret ediyor. Yadsınamayacak bir gerçek var ki, o da bu yurtsever gazetecinin, bu ülkeye düşman yabancı ve onların işbirlikçisi yerli çetelerin işbirliği sonucu öldürdürülmesi...
Ancak unuttukları bir şey vardı. Ne Uğur Mumcu'nun ne de Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok gibi devrimci aydınların öldürülmesi ne onları unutturdu ne de fikirlerini...
Bakın Uğur Mumcu o yıllardan günümüze nasıl sesleniyor;
“Hangi iktidar din sömürüsüne dayanmış, mutlaka yıkılmıştır. Halka güvenmek gerekiyor. Her kim ki din sömürüsünü kullanır, bir süre yararlı olur belki. Ama sonunda mutlaka seçim sandığında yenilgiye uğrar. Halk affetmiyor. Din sömürüsünü affetmiyor halk. Bu çok önemli bir olgu, çok önemli bir gerçektir.”
Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Uğur Mumcu'yu, ölümünün 25. yıldönümünde Selda Bağcan'ın unutulmaz türküsüyle bir kez daha analım;
“...İsimsiz korkuları katmadım yüreğime,
Bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne.
Uğurlar olsun, uğurlar olsun.
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun.
Bir keskin kalem, bir kırık gözlük,
Yürekli yiğitlere hatıran olsun...”