Her gün önünden binlerce kez geçtiğiniz, bazen ayağınızın takıldığı, evinizin bir parçası haline gelmiş sıradan bir eşyanın, aslında hayatınızı sonsuza dek değiştirecek bir servet olduğunu hayal edin. Romanya'nın küçük bir kasabasında yaşayan ve ismi güvenlik gerekçesiyle açıklanmayan Lidia için, bu hayal, inanılmaz bir gerçeğe dönüştü. Lidia'nın, yıllardır evinin cereyan yapan ve sürekli kapanan ahşap kapısını açık tutmak için kullandığı, kırmızımsı kahverengi, pürüzlü ve oldukça ağır bir taş vardı. Çocukluğundan beri evlerinin bir köşesinde duran, büyükbabasından yadigâr kaldığını düşündüğü bu taşı, diğerlerinden ayıran tek özelliği, sadece biraz ağır olması ve ilginç bir renge sahip olmasıydı. Onun için bu taş, sadece işlevsel bir kapı takozu, evinin demirbaşlarından biriydi. Ne o ne de ailesinden başka biri, o basit kapı takozunun, aslında milyonlarca yıl önce yaşamış ağaçların gözyaşlarını, zamanın ruhunu ve dünyanın en nadir mücevherlerinden birini içinde sakladığını bilmiyordu.

Bir jeologun dikkati, hayatını değiştirdi

Bu inanılmaz keşfin hikayesi, bir tesadüfler zinciriyle başladı. Lidia'nın üniversitede okuyan yeğeni, bir gün jeoloji bölümünden bir arkadaşını evlerine davet etti. Evde sohbet ederken, genç jeologun gözü, kapının kenarında duran o ilginç taşa takıldı. Taşın rengi, dokusu ve ışığı kırma şekli, derslerde gördüğü değerli mineralleri andırıyordu. Merakına yenik düşen genç, Lidia'dan izin isteyerek taşı incelemeye başladı. El feneriyle taşa ışık tuttuğunda, pürüzlü ve mat dış kabuğun altında, derin, kan kırmızısı ve yarı saydam bir parlaklık fark etti. Taşın, sıradan bir kaya olamayacak kadar hafif olduğunu ve eline aldığında garip bir sıcaklık verdiğini hissetti.

Genç jeolog, bunun sıradan bir taş olamayacağından, muhtemelen çok değerli bir amber parçası olabileceğinden şüphelendiğini söyledi. Lidia ve ailesi, bu iddiayı ilk başta bir şaka olarak karşıladılar. Yıllardır ayaklarının altında duran bir kapı takozunun değerli bir mücevher olabileceği fikri, onlara oldukça absürt gelmişti. Ancak, jeologun ısrarları üzerine, taşı başkent Bükreş'teki bir gemoloji (değerli taş bilimi) laboratuvarına götürmeye karar verdiler. İşte bu karar, onların hayatını sonsuza dek değiştirecek olan o kapıyı aralayan anahtar oldu.

Sadece bir taş değil, milyonlarca yıllık bir zaman kapsülü: amber nedir?

Laboratuvarda yapılan ilk incelemeler, genç jeologun şüphelerini doğruladı. Taş, gerçekten de bir amber parçasıydı. Hem de sıradan bir amber değil. Amber, halk arasında bir taş olarak bilinse de, aslında bir mineral değildir. O, milyonlarca yıl önce yaşamış, genellikle çam ağaçlarının, kendilerini dış etkenlerden korumak veya yaralarını iyileştirmek için salgıladığı reçinenin, zamanla toprak altında kalarak fosilleşmesiyle oluşan organik bir maddedir. Yani, elinizde tuttuğunuz her bir amber parçası, aslında milyonlarca yıllık bir zaman kapsülüdür.

Amberi bu kadar değerli ve gizemli kılan şey, oluşum süreci boyunca içine hapsettiği küçük canlılardır. Milyonlarca yıl öncesine ait böcekler, sinekler, karıncalar, örümcekler, hatta küçük kertenkeleler veya bitki parçaları, reçinenin yapışkan tuzağına yakalanarak, bugüne kadar bozulmadan gelebilmişlerdir. Bu özellik, amberi, paleontologlar ve biyologlar için paha biçilmez bir bilimsel hazine haline getirir. Lidia'nın kapı takozunda belirgin bir fosil bulunmasa da, taşın kendisi, bu milyonlarca yıllık sürecin bir kanıtıydı.

3,5 kiloluk dev: taşın değerini 1 milyon euroya çıkaran neydi?

Laboratuvardaki uzmanlar, taşı daha detaylı incelediklerinde, heyecanları daha da arttı. Çünkü karşılarındaki, sıradan bir amber değildi. Onu bir servet haline getiren birkaç olağanüstü özellik bir aradaydı:

  • Boyut ve Ağırlık: Lidia'nın taşı, tam 3,5 kilogram ağırlığındaydı. Amber, genellikle küçük parçalar halinde bulunur. Bu kadar büyük ve tek parça bir amber bulmak, son derece nadir bir durumdur. Bu devasa boyut, taşın değerini tek başına katbekat artırıyordu.

    Gazze'de kıyım sürüyor: İsrail, kentin topyekün işgali için saldırıyı başlattı
    Gazze'de kıyım sürüyor: İsrail, kentin topyekün işgali için saldırıyı başlattı
    İçeriği Görüntüle
  • Renk: Taşın rengi, onu asıl paha biçilmez kılan özellikti. Amber, genellikle bal sarısı veya konyak rengi tonlarında bulunur. Ancak bu taş, mücevher dünyasında "ejderha kanı" olarak da bilinen, son derece nadir ve değerli olan koyu kırmızı renkteydi. Kırmızı amber, diğer renklere göre çok daha az bulunur ve koleksiyonerler tarafından en çok aranan türlerden biridir.

  • Saflık ve Köken: Taşın, herhangi bir çatlak veya ciddi bir kusur içermemesi ve kökeninin, jeolojik olarak zengin olan Karpat Dağları bölgesi olması, onun değerini daha da pekiştirdi.

Tüm bu özellikler bir araya geldiğinde, gemologlar, taşın piyasa değerinin minimum 1 milyon euro (yaklaşık 36 milyon Türk Lirası) olduğunu belirlediler. Yıllardır kapıyı tutan o ağır ve işe yaramaz sanılan taş, aslında bir ev değil, neredeyse küçük bir servet değerindeydi.

Şok, inanmazlık ve bir gecede gelen zenginlik

Bu haber, Lidia ve ailesi için tam bir şok oldu. Yıllardır üzerinde oturdukları hazineden habersiz bir şekilde, mütevazı bir hayat yaşamışlardı. Kadının, "O taşla kapıyı o kadar çok tekmeledim ki, şimdi düşündükçe içim acıyor" dediği söyleniyor. Bir gecede milyoner olma fikri, onlara hala bir rüya gibi geliyordu.

Peki, şimdi ne yapacaklardı? Lidia'nın, bu ani zenginlik karşısında son derece sakin ve mantıklı davrandığı belirtiliyor. Taşı hemen satmak yerine, onu güvenli bir banka kasasına koydurdu. Ailesiyle birlikte, bu beklenmedik serveti en doğru şekilde nasıl değerlendireceklerini planlamaya başladılar. Uluslararası müzayede evlerinden ve özel koleksiyonerlerden şimdiden astronomik teklifler almaya başladıkları, ancak aceleci bir karar vermek istemedikleri söyleniyor. Bu taş, onlar için sadece bir para kaynağı değil, aynı zamanda büyükbabalarından kalan, manevi değeri de olan bir yadigârdı. Onu satmak, bir nevi aile tarihinin bir parçasını satmak gibiydi.

Kaynak: HABER MERKEZİ