Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’nı kendi isteği ile bırakmasının tüm Türkiye’nin yararına olacağını düşünüyorum.

10 ay sonra yerel seçimler var ve bu değişim gerçekleşmezse, CHP’nin başarılı olma olasılığı çok az.
Yıllardır CHP’yi destekleyen, oy veren, ‘Erdoğan’ın yeniden seçilebilmek için tek şansı Kılıçdaroğlu’nu aday olması’ ve ‘Macaristan’a benzemeyelim’ diye defalarca yazan, Kılıçdaroğlu aday olduktan sonra da kazanması için elinden geleni yapan biri olarak bunları söylemeye hakkım olduğu kanısındayım. Amacım ‘bağcı dövmek’ değil, ‘üzüm yemek’ ve CHP’nin başarılı olabilmesi için fabrika ayarlarına dönmesi şart.

Kılıçdaroğlu’nun artık bırakması için çok sayıda neden var. İyi bir liderde bulunması gereken özelliklerden birçoğunu taşımıyor, çok sayıda hata yapıyor ve bu nedenle rakibi çok zor duruma düştüğünde bile kazanamıyor. Rakibinin tek adamlığını eleştiriyor, demokrat olmamakla suçluyor, ama kendisinin hiçbir farkı yok. Seçim öncesi neredeyse tüm kamuoyu yoklamaları İmamoğlu ve Yavaş’ın Erdoğan karşısında rahat kazanacaklarını, Kılıçdaroğlu’nun ise zorlanacağını gösteriyordu. Akşener de bunu defalarca dile getirdi. Kılıçdaroğlu demokrat olsa, halkın sesine kulak verse, Erdoğan bugün cumhurbaşkanı değildi.
Toplumun toplam yüzde 1-2’sinin desteklediği 4 parti liderini arkasına alarak “Biz 5 kişi karar verdik, adayım” diye dayatması ve karşılığında 37 milletvekili hediye etmesi, affedilmeyecek bir hata; tıpkı Kemalizmi ırkçılık olarak gören birinin İzmir birinci sıradan aday yapılması gibi!
Erdoğan Hüda Par’ı bile yanına çekmişken, Kılıçdaroğlu’nun önceden cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği İnce’yle uzlaşamaması büyük başarısızlık. “Oyumuzun birini bile çaldırmayacağız. Her sandıkta görevlimiz var” şeklinde verilen sözün bir kez daha tutulamayışı da tam fiyasko. Anayasa’ya açıkça aykırı olan Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığının ve benzeri hukuk dışı uygulamaların kabullenilmesi ve yeterince eleştirilmemesi de yanlıştı, kanımca.
Önüne gelenle helalleşen Kılıçdaroğlu’nun CHP’den uzaklaştırdığı çok sayıda Atatürkçü’den hiçbiri ile helalleşmemesi ve yeniden partiye davet etmemesi,Atatürkçü olmadığının en önemli kanıtı.

***

Kılıçdaroğlu, Baykal’ın bir seks kaseti ile istifası sonrası görevi devralmıştı. Bu olaydan bir buçuk yıl önce, 2008’de Cornell ve Karaveli ikilisi tarafından yazılmış ‘İki Kutba Bölünmüş Bir Türkiye için Beklentiler’ başlıklı ABD/İsveç yapımı rapor, seks kaseti çıkmadan birkaç ay önce, bizzat Svante E. Cornell tarafından, zamanın genel başkan yardımcısı Onur Öymen’e sunulmuştu. Raporun 71 ve 72. sayfalarında ‘2014’te cumhurbaşkanı olacak Erdoğan’ın daha sonra ikinci kez seçileceği’ ve ‘Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan istifaya ikna edileceği ve yerini Kılıçdaroğlu’nun alacağı’ peş peşe yazılı idi. Geçtiğimiz seçim bu ikili arasında geçti. Hangisi kazanırsa kazansın, asıl kazanan belliydi ve sonuçta karpuz gibi iki kutba bölündük. ABD eski başkanlarından Franklin D. Roosevelt şöyle demiş: “Siyasette hiçbir şey tesadüfen olmaz. Olmuşsa, öyle planlanmıştır.”
Türkiye’de doğru söyleyen dokuz köyden kovulur. Kılıçdaroğlu’nun seçilemeyebileceğini söyleyen Akşener neredeyse aforoz edilmişti; Yılmaz Özdil ve Fatih Altaylı gibi isimlerse işlerinden oldular.
Sonuç olarak; Kılıçdaroğlu yüzde 55 olan Erdoğan Gitsin Partisi’nin oyunu kısa zamanda yüzde 48’in altına indirmeyi başarmıştır ve bu başarısı ile artık dinlenmeyi fazlasıyla hak etmektedir.