Doğu ve güney afrika'da kolera tehdidi büyüyor
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Doğu ve Güney Afrika'da hızla yayılan kolera salgını hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Örgütün verilerine göre, 2024'ün başından bu yana bölgedeki 16 ülkede toplamda 178 binden fazla kolera vakası tespit edildi. Uzmanlar, temiz suya erişim eksikliği, yetersiz sanitasyon ve hijyen koşullarının salgının yayılmasını hızlandırdığına dikkat çekiyor.
Özellikle çocukları hedef alan salgın nedeniyle şu ana kadar yaklaşık 2 bin 900 kişi yaşamını yitirdi. UNICEF Doğu ve Güney Afrika Bölge Direktörü Etleva Kadilli, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, hükümetlerin, özel sektörün ve bireylerin daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.
Çocuklar salgından en fazla etkilenen grup
UNICEF raporuna göre, salgının etkileri Güney Sudan ve Angola gibi ülkelerde çocuklar üzerinde daha da ağır hissediliyor. Güney Sudan’da vakaların %50’sini, Angola’da ise %40’ını 15 yaş altındaki çocuklar oluşturuyor.
Bölgedeki sağlık altyapısının yetersiz olması ve temiz su kaynaklarının azalması, çocukları daha büyük bir risk altına sokuyor. Uzmanlar, küresel iklim değişikliğinin de bu durumu daha da kötüleştirdiğine dikkat çekerek, artan sıcaklıkların ve şiddetli kuraklıkların su kaynaklarını tehdit ettiğini belirtiyor.
Güney sudan’da salgın kontrolden çıktı
UNICEF'in paylaştığı verilere göre, yalnızca Güney Sudan'da Eylül 2023’ten bu yana 40 binden fazla vaka tespit edildi. Ülkede 694 kişinin yaşamını yitirdiği bu salgın, son 20 yılın en ciddi kolera krizi olarak değerlendiriliyor.
Ayrıca, 2022 yılı verilerine göre Doğu ve Güney Afrika’da yaklaşık 120 milyon insanın temiz suya erişimi yok. Bunların 60 milyonunun çocuklar olduğu belirtiliyor. UNICEF, bölge nüfusunun %22’sinin suya erişimden tamamen mahrum olduğunu ifade ediyor.
Yetkililer, şiddetli sellerin ve kuraklıkların su kaynaklarını yok ettiğini ve temel altyapı eksikliklerinin salgının yayılımını hızlandırdığını belirtiyor. Uzmanlar, uluslararası toplumun daha fazla destek sağlaması gerektiğini ve su ve hijyen projelerinin artırılmasının hayati önem taşıdığını vurguluyor.
