Adına besteler yapılan Göztepe’nin kurucusu Nebil Tevfik Çobanoğlu
(1898-3 Mart 1928)
İsyanın başını çekip, Altay’dan ayrılarak Göztepe’nin kuruluşunda öncülük eden Nebil Çobanoğlu ve Vedat Çobanoğlu kardeşler Aydın ve Denizli mutasarrıflarından (sancak yöneticilerinden) Mehmet Tevfik Bey'in 6 çocuğundan ikisiydi. Nebil Çobanoğlu İstanbul Tıp Fakültesi’nde Diş Hekimliği’nde, Vedat Çobanoğlu ise İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde okudu. Diş hekimi olarak Söke’ye tayini çıkan Nebil Bey Aydın’ın bu şirin ilçesinin ilk diş doktoru oldu. Kardeşini Söke’de yalnız bırakmak istemeyen İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme mezunu Vedat Bey’de Söke’ye yerleşti... Nebil ve Vedat kardeşler hem Söke’de hem çalışıyor, hem de futbol oynuyorlardı. İkisi de futbolda öylesine yetenekliydi ki şöhretleri kısa sürede Söke’yi aşıp İzmir’e ulaşmıştı. Bu iki büyük yeteneğin varlığını duyan dönemin Altaylı yöneticileri onları İzmir’e Altay’a davet ettiler. İki kardeş Söke’de üst seviyede bir futbol takımı olmadığından Altay’da oynamayı kabul ettiler ve kısa sürede takımın en has oyuncuları oldular. İki kardeş bu süre zarfında Söke ile İzmir arasında mekik dokudular. Bir ayakları Söke’de, bir ayakları ise İzmir’deydi. Son dönemlerde hem işleri, hem de futbola olan sevdaları nedeniyle sıklıkla günlerini İzmir’de Reşadiye’de (Güzelyalı) geçirir olmuşlardı. Ancak Altay’da da zamanla gruplaşmalar, ayrımcılık ve bölünmeler yaşanıyordu. Nebil ve Vedat kardeşler tıpkı Fehmi, Ferit ve birçok oyuncu gibi dışlandıklarını hissediyorlardı. Aydın seyahatinde yaşananlardan sonra artık harekete geçme zamanı geldiğini hissediyorlardı. İki yıl önce aynı şey başka bir grup futbolcu da yaşamış ve kulüpten ayrılıp Altınordu kulübünü kurmuşlardı. Onları Altay’da oynayan ancak Alsancaklı olmadığı için dışlanan diğer futbolcular da takip ediyordu. Yani Fehmi ve Ferit gibi bu grubun öncüleri olarak Altay’dan ayrılıp Göztepe'yi kuran Muzaffer Koral, Nihad, Nüzhet, Kenan ve Şerif ’le isyanı başlattılar. 8 Eylül’de yapılan kongrede istifa edip Altay’dan ayrıldıktan sonra diğer arkadaşlarıyla birlikte Göztepe Spor Kulübü’nün kuruluşunu gerçekleştirdiler. Onlara kulüp kurmak için çalışmalar yapan Ahmet Serimoğlu, Nüzhet Bandak, Muammer Akar ve Abdullah Naci Elbirlik de dahil oldu. Nebil bey çok yönlü birisiydi. Hem diş hekimliği yapıyor, hem futbol oynuyor, hem de şimdiki Küçükyalı’daki eski Işık Sineması sonradan da Köşk Sineması adını alan (şimdi apartman oldu) bulunduğu yerdeki Türk Ocağı’nın başkanlığını yürütüyordu. Göztepe’nin ilk yılları sıkıntılı ancak bir o kadar da coşkulu ve renkli geçiyordu. Eski adıyla Kokaryalı sonradan Reşadiye olarak anılan ve nihayetinde Güzelyalı isminde karar kılınan semtin ahalisi kendilerine ait bu takımı sarıp sarmalıyordu… Göztepelilerin o dönemlerde sayıları azdı ama yürekleri kocamandı. Nebil ve Vedat Bey’in de başını çektiği grup 1925’in sonlarına doğru kulübün federe olmasını sağlarladılar. İşte o bir minibüslük taraftarı olan semtin takımı bir gün tribünlerde Dünya rekoru kıracak, Avrupa’da destanlar yazacak Göztepe’nin taa kendisiydi… Göztepe’nin en ünlü oyuncularından Nebil semtin gözbebeğiydi. Söke’de diş doktorluğu yapmaya devam eden Nebil Bey’den ilçenin ileri gelenleri bir maçta hakemlik yapması için ricada bulunmuştu. Nebil Bey spor bayramı çerçevesinde 3 Mart 1928 günü Halkevi gençleri ile Süvari Alayı arasındaki maçı yönetecekti. O dönemlerde yeterli sayıda kaliteli hakem olmadığından futbolcular bu tür maçlarda hakemlik yapıyordu. Ne var ki Nebil Bey o gün kendisini hiç de iyi hissetmemesine rağmen talebi geri çevirmedi. Maç sabahın erken saatlerinde oynanacaktı. Her halde, ‘Maçı yönetir sonra da hastanede kontrole giderim’ diye düşünüyordu. Ama öyle olmadı. Lanet olası maç adeta azaba dönüşmüştü. Başı dönüyor, gözleri kararıyor kendisini çok kötü hissediyordu. Ne var ki artık dayanacak takatı kalmamıştı. Nebil Çobanoğlu maç oynanırken aniden yere yığıldı. Ne olduğunu anlayamayan çevredekiler hemen Nebil Bey’i hastaneye götürdü. Ancak kalp krizi geçirdiği öğrenilen Nebil Bey görev yaptığı hastanede hayata gözlerini yumdu. Kötü haber İzmir’den tez duyuldu. Haberi alan Güzelyalı ahalisi Söke'ye akın etti. Nebil bey; isyanın öncüsü takım arkadaşları, Türk Ocağı gençliği ve futbol severlerin omuzlarında gözyaşlarıyla Söke mezarlığına defnedildi. Nebil Bey son nefesini çok sevdiği futbol sahasında verirken, Göztepe’nin de yeşil sahalarda vefat eden ilk futbolcusu oldu. Henüz 30 yaşında hayata gözlerini yuman Nebil Çobanoğlu öldüğünde Aydın, Noyan ve Pınar adında üç evladı vardı. Oğlu Aydın Çobanoğlu da ilk çocuğunun adını Nebil, ikinci çocuğunun adını ise Bülent koymuştu. Bülent Çobanoğlu, “Tabii ki Nebil dedem vefat ettiğinde çocukları onu hatırlayacak yaşta değilmiş. O döneme ait ne ailede, ne de başka bir yerde doğru düzgün belge ve evrak yok. Kendi imkanlarımızla bir şeyler bulmaya çalışıyorum. Ama anlatılan çok sayılan, sevilen, hürmet edilen birisiymiş. Herkesin yardımına koşar, dertleriyle ilgilenirmiş. Fanatik Atatürk hayranı, tam bir Cumhuriyet çocuğu ve önderiymiş. Göztepe’nin kurulmasında en ön saflarda yer alan dedemin dönemin en iyi futbolcusu olduğunu söylerler. Çok genç yaşta ölmüş. Ama kurdukları o kulüp ebediyete kadar yaşıyor, yaşayacak onların da isimleri hiçbir zaman silinmeyecek. Bizler o ailenin Göztepeli bireyleri olarak onlarla hep gurur duyuyoruz” diyor.
Tabii ki Nebil’in dramatik ölümü Çobanoğlu ailesini derinden yaralamıştı… Vefatı haber alan ailesi soluğu Söke’de mezarlıkta almıştı… Kardeşi Vedat Çobanoğlu da bu olaydan bir hayli etkilendi ve bir süre sonra futboldan uzaklaşıp İstanbul’a gitti ama kurucusu olduğu Göztepe’den hiç kopmadı. Vedat Çobanoğlu futbolculuğu kadar ekonomi dünyasının da gözde isimlerinden birisiydi. Vedat, kendisini öyle geliştirdi ki Doğubank ve Anadolu Bankası’nın üst düzey yönetimlerinde bulundu. Kurucu üyelik ve genel sekreterlik görevleri yaptı. O da 31 Ekim 1969'da İstanbul'da vefat etti ve Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü.. Göztepe’nin kurucuları Nebil ve Vedat kardeşlerin en büyük ağabeyleri Rahmi Çobanoğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Hukuk Profesörü’ydü. Diğer kardeşleri Oral Çobanoğlu Doğubank, Dış Bank ve İş Bankası Genel Müdürlüğü görevini üstlenmişti. En küçük kardeşleri Orhun Çobanoğlu ise dönemin en saygın iş adamlarındandı.
Fenerbahçe ilk yurtiçi seyahatini İzmir’e yaptı
Rüştü Dağlaroğlu’nun Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi isimli eseriyle yönetici ve sporcu olarak da görev yaptığı kulübüne ettiği hizmetlerin dışında, bıraktığı bilgiler, belgeler ve eserler de Türk spor tarihi için olduğu gibi Karşıyaka tarihi için de çok önemli. Karşıyaka tarihçisi Bedri Cumhur Doğu geçtiğimiz günlerde Karşıyaka Haber Gazetesi’nde çok önemli bir yazı kaleme aldı ve Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın ilk İzmir seyahatlerini belgeledi.
Erken Cumhuriyet devrinde, özellikle yeni Cumhuriyetimizin ilk yıllarında sportif hareketler, her vilayetin kendi mıntıkasında yaptığı lig ve turnuvalar ile sürdürülmekteydi. İstanbul-İzmir arası sportif münasebetler Türkler arasında ilk kez 1924 yılı sonrası, Fuat Hüsnü Kayacan’ın yaptığı organizasyonla, Fenerbahçe 3. takımının İzmir’e geldiği, İzmir Muhteliti’nin (Karması) de aynı günlerde İstanbul’a, Leh (Lehistan veya Polonya Krallığı) Milli Takımı ile maç yapmaya davet edilmesiyle başlamıştır.
1925 Temmuz ayında Galatasaray’ın, Altay ve Altınordu tarafından İzmir’e davet edilmesi ve maçları ile devam etmiştir.
Fenerbahçe’nin birinci futbol takımının ilk yurt içi seyahati Mart 1925 sonlarında gerçekleşti. Ülkemizin ilk Türk futbolcusu, Cumhuriyet sonrası Akdeniz Üs Komutanlığı’nda görevli deniz binbaşı, “Bobby” ismiyle maruf, Fuat Hüsnü Kayacan bu seyahate öncülük etti. Karşıyaka Belediyesi’nin organizasyonu ve Karşıyaka Spor Kulübü idare heyetlerinin büyük çaba sarfettiği seyahat İzmir-İstanbul arasında ilk temasların oluşmasını sağlamıştır.
Beş maç yapmak üzere İzmir’e gelen, Karşıyaka, Altay, Altınordu, İzmir karması ve son olarak İtalyan Garibaldi takımı ile maçlar yapmıştı. Fenerbahçe Takımı’na maçlardan sonra Karşıyaka Belediyesi tarafından ziyafet verilmişti. Tarihi belge Rüştü Dağlaroğlu’nun torunu Sayın Müzdat Dağlaroğlu tarafından Karşıyaka’ya gönderildi. Bedri Cumhur Doğu bu belgeyi Karşıyaka Haber kanalıyla okuyucularıyla paylaştı. O belgede Karşıyaka Belediyesi tarafından Fenerbahçe sporcuları şerefine verilen ziyafetin listesi şöyleydi: Kuzu Dolması, salata, bezelyeli enginar, börek ve elma kompostosu.
En Güzel Kupa İzmirspor’un
Mehmet Yüce'nin, "İdmancı Ruhlar: Futbol Tarihimizin Kaslik devreleri: 1923-1952, Türkiye Futbol Tarihi - ikinci cilt" kitabından; 1932 senesinde izmir’de pek alışık olmadığımız bir hâdise gerçekleşti. Türkiye’yi dünya güzellik yarışması’nda temsil eden ve dünya güzeli seçilen Keriman Halis Ece şerefine bir kupa tertiplendi. Kraliçe Kupası namı verilen bu güzel hâtıra için babası ile birlikte Alsancak Stadyumu’nu şereflendiren Keriman Halis hanımefendi’nin stadyuma gelişini ve İzmirlilerin kendisine olan iltifatını Türkspor'un usta kalemi izmir muhabiri Mehmet Ali (Oral) bey’den okuyalım. “Turnike dönüyor, dönüyor, mütemadiyen dönüyor. Bununla beraber stadyum kapısının önü mahşer gibi kalabalık... Tribün doldu, saha doldu ve artık kımıldayacak yer kalmadı. demek ki İzmir Stadyumu bu gibi mühim ve fevkalâde maçlar için küçük ve dardır... işte dünya güzeli Keriman hanım geldi. fakat bütün çabalara (rağmen) içeriye girmek mümkün değildir. Artık halk sabırsızlanıyor, bağrıyor, çağırıyor. kraliçeyi isteriz diyor. Bu vaziyet karşısında takımlar sahaya çıktı...”
Dünya güzeli Keriman Halis şerefine ve Himaye-i Etfâl Cemiyeti (çocuk esirgeme kurumu) menfaatine tertip edilen Kraliçe Kupası için izmirspor ve altmordu kulüpleri karşılaştı. 18 Kasım 1932 cuma günü İzmirspor, Altınordu’yu 3-1 mağlup ederek bu pek zarif hanımın kupasını bizzat onun ellerinden aldı. Keriman hanım izmirspor’a verdiği fotoğrafının arkasına şunu yazmış: “Kraliçe Kupası’nı kazanan izmirspor kulübü’ne tebriklerimle...”