Türkiye alev alev yanıyor, tıpkı Bolu’da 78 vatandaşımızın yaşamını yitirmesine yol açan otel gibi…
Koca koca Adalet Saraylarımız var ama hukuk çöktü; Konya’daki dört katlı bina gibi…
İnsanlar sudan gerekçelerle gözaltına alınıp, tutuklanıyor; Korku İmparatorluğu’nun surları hızla yükselirken, gençler kapıdan, bacadan yurt dışına kaçıp kurtulma telaşında…
Tek çıkış yolu, iktidarı demokratik yollarla erken seçime razı etmek ve yapılacak seçimle iktidarın değişmesi. Bu yolda en güçlü umudumuz olan CHP’nin hata yapma lüksü kalmadı ve ‘Ne yapmalı?’ sorusundan daha önemlisinin ‘Ne yapmamalı?’ olduğunu düşünüyorum.
Son cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yapılan yanlışlardan ders alarak işe başlanabilir. Bu seçim öncesinde yapılmaması gereken tek şeyi, seçimden en az bir yıl öncesinden başlayarak, belki de 10 kez yazdım: 'Kılıçdaroğlu’nun aday olması'
O zamanlar ‘Kesinlikle aday Kılıçdaroğlu olmalı’ diye haykıran ve benim gibi farklı düşünenleri sert biçimde eleştiren bazıları, şimdi de “CHP Cumhurbaşkanı adayını en kısa zamanda açıklamalı” şeklinde konuşmaya başladılar. Bu da en az önceki kadar yanlış!
Seçimin ne zaman yapılacağı, Erdoğan’ın aday olup, olmayacağı belli değilken adayı belirlemek, sadece Erdoğan’ın işine gelir ve gücünü kullanabileceği birçok strateji geliştirebilir. Önerim, partinin yetkili organlarının toplanması ve tartışmaları sona erdirebilecek şuna benzer bir karar alması yönünde: “Seçim tarihi belli olduğunda, en yüksek oy potansiyeline sahip olduğu bilinen Yavaş ve İmamoğlu’nun hangisinin tercih edildiğine ilişkin, güvenilir şirketlere kamuoyu yoklamaları yaptırılacak ve sonuçlar ışığında biri Cumhurbaşkanı adayı gösterilecektir.” Böylece tartışmalar sona erecek, tüm güç CHP’li belediyelerin daha başarılı hizmet verebilmesi, erken seçim kararı alınabilmesi ve iktidar için hazırlanması yönünde kullanılabilecek…
Cumhur İttifakı bir seçim daha kazanabilmek için elindeki tüm gücü kullanıyor ve bunu sürdürecek. Buna karşı muhalefetin yapmaması gereken ilk şey ‘bölünmek’. Bahçeli’nin ‘Apo Açılımı’nın amaçlarından biri de DEM Parti’nin en azından bir bölümünü muhalefetten koparıp yanlarına çekmek. Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın “Beni Öcalan için rehin aldıran kişi ile Öcalan'ı İmralı'dan çıkartmak için çalışan aynı kişi” sözleri tutuklanmasının, aynı projenin parçası olduğu savını güçlendiriyor.
Ama kanımca bu projeler ters tepecek... Geçen haftaki yazımı “CHP, Zafer Partisi ve İYİ Parti işbirliği ile Atatürkçüler yakında iktidara gelecek ve her şey çok daha güzel olacak” cümlesiyle bitirmiştim. Mürekkebi kurumadan, üç parti Özdağ’ın tutuklanmasını protesto için bir araya geldi, bazı kırgınlıklar sona erdi ve işbirliğinin temelleri atıldı. Sıra bu temeller üzerine güzel bir bina inşa etmede…
DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun “Özdağ'ı burada yıllarca eleştirdim ama Özdağ'ın gözaltına alınması ve tutuklanmasına karşı çıkıyorum. Bu sözleri tutuklanma gerekçesi olamaz” sözlerini de umut verici olarak niteliyorum. CHP’nin, işbirliği kurduğu Zafer Partisi ve İYİ Parti ile DEM Partisi arasında tampon görevi görmesinde büyük yarar var.
Yangından kurtuldukları halde başkalarını kurtarabilmek için ateşe atılan Yiğit, tıp öğrencisi, Alp ise makine mühendisiydi… Gençlik yıllarımızda çok duyduğumuz Nazım Hikmet’in ‘Kerem gibi’ şiirinin şu dizelerini düşündürdüler: ‘Sen yanmasan / Ben yanmasam /Biz yanmasak / Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?’
Nur içinde yatsın kahramanlarımız… Böyle gençler var oldukça yakında aydınlığa çıkacağımıza olan inancım artıyor.