İşten çıktım yorgun argın tramvaya biniyorum. Zenginler araçlarıyla daha boş caddelerde, rahatça gezebilsinler diye biz fakirler demirden bir kutunun içine, tıklım tıklım sığmaya çalışıyoruz. Herkesin bir telaşı, bin derdi var. Ama özgürlük, modernlik bu ya! Başlıyor ergen çocuklar, avaz avaz şarkı söyleyerek para toplama çabasına. Peki ben o sevmediğim şarkıları, o çok kötü seslerden dinlemek zorunda mıyım?

Çağdaş olmak adına ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Müzik, her toplumda farklı kültürlerde bir şekilde var olmaya devam ediyor. Ama ben dinlemek istemiyorsam bu çağdışı bir davranış mı? Hastaneye giden bir hasta olabilirim, bir yakınımın ölüm haberini almış olabilirim, patronum arayıp fırça atıyor olabilir, evime haciz gelmiş olabilir. Ama yok arkadaş ben İzmir’de tramvaya ya da vapura binince sanki Rio Karnavalı’na gidiyormuşum muamelesi görüyorum. Sokakta bozuk hoparlör ile saçma salak şarkılar çalanlar da hakeza...

Hadi sokakta başka bir yere gidebilirim ama tramvayda, vapurda nereye kaçacağım? Bu arkadaşlar sokak sanatçısı falan değil, bildiğin çakal. 2 tane akor öğrenmişler, hiçbir eğitimleri yok, sesleri güzel değil, şarkıları zaten kötü söylüyorlar, tek dertleri de milletten para istemek. Bir kere sokak sanatçısı para istemez, dinleyen hoşuna giderse verir ama bu arkadaşlar geliyor şapkasını burnunuza sokup “ müziğimize destek olur musunuz” diyorlar. Hayır kusura bakmayın bu çağdaşlık falan değil bu düpedüz benim yaşam alanımı işgal etmektir. Özgürlük, çağdaşlık, modern ülkelerde böyle yaşanmıyor. İngilizlerin çok güzel bir atasözü vardır: “Senin elini sallama özgürlüğün benim burnumun başladığı yerde biter” 

Çağdaş olmak için önce saygılı olmak zorundayız, ben de tramvaya, vapura binince yakayım bir sigara, bağırayım istediğim gibi, ayaklarımı uzatayım öbür koltuklara… Bu müzik çalan arkadaşların yaptığının da bundan hiçbir farkı yok. Müzik ruhun gıdasıyken maalesef bunlar yüzünden pornoya dönüşmüş durumda. Bütün kurumlar da bu duruma müsaade ettiği için demek ki ben hatalıyım diye düşünüyorum.