Üsküdar Belediyesi’nin meydana “Kabe” kurduğu zamandı…
“Kabe” maketi kurulmakla kalmamış, yapay “Hac”lar gerçekleşiyordu.
Çarşafı ihram haline getiren, o maketin etrafında dolanıyordu…
Maketin başına güvenlik görevlisi dikilmişti.
Görevi “Kabe”nin etrafında tavaf edenleri engellemekti…
Olay sürerken diyanetten, belki de bugüne kadar yaptığı tek akıllı açıklama çıktı;
“Vebali altında kalırsınız”
Hatta bir taraftan da “Kuran-Kerim” görünümlü pasta yapıp yemişlerdi.
Bu olayın baş rolünde ise Tokat Zile müftüsü vardı.

***

Aynı tarihlerde yakın bir ilimizde, canı gönülden dindar partinin seçim ofisi açılışı vardı.
Daha çok ablalar, teyzeler vardı…
Açılış sırasında yanımdaydılar.
Dayanamayıp sormuştum. “Ne düşünüyorsunuz diye”
Hiçbir olaydan haberleri yoktu.
Oysa gazeteler, internet mecraları, yayın organları bas bas bağırıyordu.
Israr ettim, bir yanındakine, ötekine berikine sordum.
Hep aynı yanıtı aldım.
“Haberim yok”, “Çok günah olur mu öyle şey?” diyorlardı.
Önce bilerek bu yanıtları verdiklerini düşündüm.
Ama şimdi anlıyorum ki gerçekten okumamaktan, dünyadan habersiz olmaktan.
Ne verilse yemekten,
Ne söylendiyse, gözü kapalı inanmaktan…
Biattan…


***
oku-(1)Zeytin yasasını getiren, götüren, yazan, çizen, hatta destekleyen mütedeyyin (!) kardeş…
Dünyada, yapay ya da doğal binlerce ürün varken, yüce kuran zeytinden bahseder…
Zeytin, hurma ve incir…
Ve Allah der ki;
“Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünülecek bir topluluk için büyük ibret vardır…”
Bunu örnek olsun diye aldım…
Her dindarım diyenin peşinden gözü kapalı koşma, diye…
Aç biraz bak bakalım…
Zeytin için daha neler diyor yüce kuran.
Şüphesiz ki sen ders alasın, anlayasın diye…
O yüzden yazılı geldi ve “Oku” diye başladı…
Bak ilk emri neymiş;
“Oku…”

***

Zeytin yasası şimdilik geri çekildi…
Kim baskı koydu…?
Kim isyan etti?
Kim bayrak açtı?
Kim sesini yükseltti?
1-Gavur İzmir
2-Pis goministler
3-Ce Ha Pe kafası…
4-Cahil köylü (!)
Yılmaz Özdil çok güzel söylediydi;
“Bu millet iki kitabı okumadığı için bu durumda;
Biri Kuran, biri Nutuk…”
Ben de ekleyeyim, haftada bir de olsa gazete be kardeşim…
“Oku” be kardeşim…
Hadi iyi ramazanlar…

***

YAV SEN “KAL” BE KARDEŞİM….

Sınavların adları kafamı karıştırıyor artık.
EBK, KBK, ZBT, KALETE, neyse ne…
Geçen büyük sınavda üzüldüydüm.
Çocuklar 1 dakika için kapıda kaldılar, bir yılları gitti diye...
Medya da ayağa kalktıydı.
Uyardı yani.
“Kardeşim geç kalırsanız bu olur" dedi kısaca
LYS sonrası aynı fotoğraflar…
Koşanlar, geç kalanlar, ağlayanlar…
Hacı kusura bakma…
Sen daha hayata gireceksin…
Nasıl yönetici olacaksın, nasıl işin peşinden koşacaksın…
Yaşamak çocuk oyuncağı değil.
Bir kere nezaketen her randevuna 5 dakika önce gitmeyi öğreneceksin…
Ciddiyet önemli bir mevzu… Gülerken de olur…
Ama hayat dalga geçmeyi kaldırmaz…
Bu kadar uyarıya rağmen kendini bir sınav saatine göre ayarlayamıyorsan;
Yav, sen kal be kardeşim…
Hayat seni dönülmez noktada tokatlayacağına, bu noktada uyarmış olsun…

***

Kkomunistler-(1)OMÜNİSTLERİN DÖVÜŞÜ

Türkiye Komünist Partisi, üç yıl önce bölündü.
Komünist Parti (KP) ve Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP)
Amblem ve isim yüzünden mahkemelik oldu.
İki grup Ankara’da karşılaştı… Kavga çıktı.
İki gruptan toplam 15 kişi yaralandı…
Bir güleceğim geldi,
Bir de bir sürü soru;
1- Bu sol hep mi böyle? Hemen amip gibi parçalanma bölünme hangi genetikten geliyor?
2- 15 yaralı verecek kadar kalmışlar mı?
3- Barış, kardeşlik, sosyal eşitlikle yaşamak adına yola çıkan düşünce niye zırt pırt dövüşür?
4- “Öz eleştiri verme” töreninde (!) birbirlerinin yüzüne nasıl bakacaklar?
5- Şimdi bunlardan hangisi sosyal adalet dağıtacak…?


***

gokmene-(2)GÖKMEN’E
Kardeşim…;
Niyazi geldi…
Adresin varmış…
“Hadi yazalım” dedi…
Utandım… Bahaneler uydurdum…
Ne diyeceğim ki şimdi sana ben…?
Bu kötü havalar ısınmadı mı diyeyim…?
Hala bıraktığın gibi işler mi?
Özledim deyip hüzünlendireyim mi?
Ya da “Zaten hep yalnızız… Aldırma sen bu kentin kahpelerine” mi diyeyim…?
Ne diyeceğim ki kardeşim…?
Ne denir ki ranza, demir parmaklıktan sızan ışık,
Yakan acı, sıkışan yürek, ille de evlat özlemi…
“Ben unuttum mektup yazmayı Niyazi” dedim…
Terbiyesizleştim bir de;
“Zaten bu illet bilgisayarlar girdi hayatımıza, elle yazamam şimdi”…
Bayramı mı hatırlatayım kapıdaki?
Evladının, eşinin hal hatırını mı?
Ne sorayım? Ne yazayım?
“Bilmiyorum mektup yazmayı” dedim
“Bilemiyorum”
“Yazamıyorum”….

***

DELİ ZİYA;

Kiranı, çekini mi ödeyemedin?
Maaşa zam mı olmadı?
Taksitler mi gecikti?
Sıkıntın mı var?
Bana ne yav…!
Ben tatile çıkıyorum…
Hadi bay bay…