Yazıma bir TV kanalında yayımlanmaya başlayan Kızıl Goncalar dizisine uygulanan sansürü kınayarak başlamak istedim. Pandora’nın Kutusu’nun açıldığı zamanlardayız...
Dizi; konu ettiği mevzular açısından bir ilke imza attı. Tarikat hayatını konu edinen Kızıl Goncalar dizisine uygulanan sansürün bir an önce son bulmasını diliyorum. Aynı durum geçen sene yayımlanmaya başlayan Kızılcık Şerbeti dizisinde de yaşanmıştı. Uygulanan sansür, reyting olarak geri dönecektir.
***
Pandora’nın Kutusu demişken Yeşim Ustaoğlu’nun filmi geldi aklıma... Bir film önerisi olarak kabul edebilirsiniz? Doğup büyüdükleri topraklar olan Karadeniz’deki Küre Dağları’nın yamacındaki evde tek başına yaşayan annelerinin (Nusret) kaybolduğu haberini alan birbirinden kopuk üç kardeşin baba evine gelmeleriyle başlıyor film. Ve Pandora’nın Kutusu açılıyor. Her biri farklı sosyal statülerde olan kardeşlerin şehir hayatı içindeki kayboluşlarına da tanıklık ettiğimiz filmde baştan sona bir kayboluş hikayesi var. Hayata dokunan filmlere imza atan, izleyiciyi boşlukta bırakmayan bir dinginlikle sakin sakin derdini anlatan filmleri var Ustaoğlu’nun. Olgusal gerçeklikleri, doğa, şehir ve benzeri görüntülerle tüm estetik boyutuyla sinemasında bir araya getirip hayata dokunuyor.
***
Pandora’nın Kutusu; dupduru, gerçekçi, çarpıcı… Filmi izledikten sonra 'Kavaklar ve sarmaşıklar' derken buldum kendimi. Kavaklar baba, anne, büyükanne, büyükbaba; sarmaşıklar da çocuklardı. Kavaklar ve sarmaşıklar, Pandora'nın Kutusu filmini izledikten sonra farklı bir anlamla zihnimde canlandı. Nusret rolünü oynayan Fransız oyuncu Tsilla Chelton, Karadeniz’in Küre Dağları’nın karşısındaki iki katlı evinde yalnız yaşarken, aklının iplerini çözer ve onu terk edip dağlara giden kocasını aramaya gider.
İstanbul’a haber uçar, modern demeyeyim de metropol hayatının içinde kaybolmuş iki kadın ve bir erkek annelerini bulmak için köklerine geri gelirler. Kavaklarının gövdesinden çoktan kopan sarmaşıkların yani çocukların alzehimer teşhisi konan Nusret’i bulmalarıyla Pandora'nın Kutusu da açılır. Kutudan çıkanlar eksisiyle artısıyla hep insana dair duygular; aile olmakla olmamak arasında sıkışmış kişilerin bunalımları, sürtüşmeleri, yalnızlıkları, iletişimsizlikleri, suçluluk duyguları gibi… Konformizm idealiyle gerçekliklerinden koparak köklerini kaybetmiş insanların savruluşları.
Kavaklar ve sarmaşıklar bir de kökler… Nusret’in büyük kızı Nesrin’in (Derya Alabora) oğlu Murat’ın (Onur Ünsal) anne babasından kaçarken, anneannesi Nusret ile karşılaşması, onunla kurduğu bağ, çocuklarının bile hissetmediği aidiyeti, sahiplenmeyi torunun hissetmesi durumu da oldukça etkileyici bir unsurdu.
Pandora'nın Kutusu’ndan insanlığa dair her şey çıktı, tüm yalınlığıyla, gerçekçiliğiyle hiç şaşırtmadı. Bozulmaya her zaman müsait iki yüzlü aile yapısına vurgu yapan yönetmen, izleyiciye de kendisiyle yüzleşme imkanı sağlıyor.