“Dr. Che
Dünya böylesine güzel
olur muydu yine
diplomasını çerçeveleyip
para kazanma derdine
düşseydi Dr. Che
yüreğini dağlara asmak yerine”
Usta yazar Sunay Akın ile, O’nun “Dr. Che” adlı şiiriyle sizlere merhaba diyorum bu yazımda…
Ne güzel anlatmış usta, para derdine düşmeyen Che’yi… İlk hedefi para olmayan, diplomasını duvara asmak yerine, yüreğini, halkının bağımsızlığı ve özgürlüğü için dağlara asan Dr. Che’yi…
Üzülerek yazıyorum ki, ülkemizde de paranın derdine düşmüş o kadar insan var ki; günümüz zor koşullarındaki sağlık çalışanlarına minnetle ve onları tenzih ederek, para derdine düşenler konusunu spor camiamıza çeviriyorum hemen…
Profesyonel futbol liglerinin sezon başından bu yana neden oynanmaya devam ettiğini -ki para için oynandığını biliyoruz. Dönen büyük meblağlar, her sektörü durdurur, evine kilitler, özel izne tabi kılar ama profesyonel sporculara veya o camiaya dokunamaz. Sokağa çıkma kısıtlamalarına bakınız; hangi profesyonel futbol ligi ya da mensubu kısıtlandı? Hiçbiri!
Kulüplerin, daha doğrusu kazanacakları paralar için tüm uygulamaları lehlerinde uygulatan, söz konusu bu camia için en büyük gelir kaynağı sanıyorum yayıncı kuruluşun ödedikleri…
Hatırlatmadan geçemeyeceğim;
Güzel ülkemin dört yanına yuvalanan ve katar katar satın alan ülke var ya, hah işte, bu yayıncı kuruluş da ne hikmetse o ülkenin bir kuruluşu!
Katar’lı bu yayıncı kuruluşa; döviz kurlarının yükselmesi ile afaki rakamlara çıkan sözleşme bedellerinde, Türkiye Futbol Federasyonunun indirim uyguladığını da anımsatmalıyım tekrar! Sana, bana olsa, beş kuruş indirmezler ama! Sözleşme bedeli kaç dolarsa, o!
Peki, bu yayıncı kuruluşun, evinde maç seyretme lüksü dışında başka bir şeyi olmayan, binlerce eve ne kadar indirim uyguladığını biliyor musunuz? Ben söyleyeyim; hiç! Evleri geçtim, ticarethanelere bir göz atalım mı? Birahaneler, restoranlar, lokantalar, kafeler ve benzeri yerlerdeki maç izletme bedellerini yazmayacağım ama sadece şunu söyleyeyim; siz evinize bir liraya ama işyerinize, ticari amaçla olacağından dolayı iki yüz elli liraya maç bağlatabiliyorsunuz. Yanlış yazmadım ve sizler de yanlış okumadınız; yaklaşık olarak ve en az 250 katında bir ücret ödüyor maç izleten ticari işletme…
Esas soruyu soralım mı?
Kısıtlamalar ve/veya sokağa çıkma yasakları nedeniyle kapalı olan ama maç ücretlerini peşin peşin ödemiş olan bu ticarethanelere kaç para indirim yapacak bu Katarlı yayıncı kuruluş? Ne kadar iyilikte bulunacak? Öyle sanıyorum ki, hiç! Maçlar oynanıyor ve kendilerine yapılan kıyaklarla, kulüplere ödemeye devam ettiklerini iddia edecekler ve kıllarını bile kımıldatmayacaklar!
Para ve Sunay Akın Usta ile başladık ya… Usta’nın “Kalede 1 Başına” adlı kitabından paraya değer vermeyen bir spor anısı ile devam edelim;
"Feriköy zorlu bir deplasman maçına çıkacak Altay’la. Kulüp başkanı Necati Karakaya, gazeteci bir arkadaşından Altay’ın kalecisi Varol Ürkmez’in ev adresini alır ve bindiği taksi Alsancak’ta bir apartmanın önünde durur. Vakit gece yarısını geçmiştir. Necati Karakaya altıncı katta bir kapının ziline basar uzun uzun. Pijamalı, uykusu bölünmüş bir adam açar kapıyı. İçki masasından kalkıp gelen, yalpalayan Karakaya “Varol burada mı oturuyor?” diye sorarken, bir yandan da düşünür: “Ben bu adamı nereden tanıyorum?..”
Kızgınlıkla yanıt verir adam: “Bir kat evvel çaldın. Üst katta!” Karakaya özür diledikten sonra merdiven tırabzanına tutunarak bir iki basamak çıkar ki, arkasında kızgın, gür bir ses duyar: “bu saatte Varol’u satın almaya mı geldin, eşek oğlu eşeeekkk?”
İşte o an, kapısının yanlışlıkla çaldığı adamın kim olduğunu anımsar: Altay Kulübü’nün başkanı Mazhar Zorlu’dur uykusundan uyandırdığı! Alkolün de cesaretiyle yaptığı normal bir davranışmış gibi yanıt verir: “O benim çocuğum, Ona iyi uykular dilemeye geldim”
Ertesi gün Feriköy’ün soyunma odasında Necati Karakaya futbolculara seslenir: “Ceza sahası üzerine gelenler pas yapmasın. Sadece kaleye şut atın”
Altay sahaya çıktığında kalede Varol değil, yedek kaleci Akın vardır!"
Dipnot; “para her kapıyı açar, ama her kapıyı kapatamaz” Anonim.