Neredeyse hepimizin başına gelmiştir.
Hiç olmadık yerde biri gelip çarpar.
Yüzünüze bile bakmadan “pardon” deyip geçer.
Öylece kalakalırsınız.
***
Olay meşhur İZBAN'da geçiyor.
Şirinyer istasyonunda kalabalık trenin gelmesini bekliyor.
Zaman çizelgesi çalışmıyor.
Yani trenin ne zaman geleceğine dair insanların hiç bilgisi yok.
***
Her dakika kalabalık artıyor.
Nihayet tünelin ucundan trenin ışıkları görünüyor.
İnsanlar gelen trene binmek için telaşlı.
Ama tren hiç de boş değil...
***
Zar zor trene binenlerin ortak sözü, “Biraz ilerleyin, biraz ilerleyin...”
Boşlukta üç beş öğrenci belli ki çok da ilerlemiyor.
İki kadın bağırıyor:
“İlerleyin dedik, kılınızı bile kıpırtatmıyorsunuz...”
***
Kapılar kapanıyor, tren bir sonraki istasyona doğru hareket ediyor.
Sohbet sürüyor iki kadın arasında:
“Bu gençler vurdumduymaz. Umurlarında bile değil dünya. Bunlar nasıl büyümüş böyle?”
Sohbet bu minvalde sürüp gidiyor.
***
Yarımda duran gençlerden biri dayanamayıp öfke patlaması yaşıyor.
Açıyor ağzını yumuyor gözünü.
“Elimize ne verdinizde, yüzümüze ne sürelim?” diye soruyor.
Ben bile bu kadar anlamı derin bir tümce beklemiyorum, irkiliyorum.
***
Bir süre sessizlik oluyor.
Ardından arkamdan bir ses duyuluyor.
“Durduracaksın treni, çağıracaksın polisi, vereceksin, görecek gününü...”
Şaşırıyorum.
Şaşkınlıkla sözün geldiği yere dönüyorum.
***
Bakışlarım huzursuz etmiş olacak ki, “Savcılıkta çalışıyorum” diyor.
Daha da şaşırıyorum ama kavga büyümemeli.
Ne desem de ortalık sakinleşse diye düşünürken, dilimden şu tümce çıkıyor:
“Benzin bidonunuz bayağı büyükmüş. Dökün de hepimiz yanalım...”
***
Bir zamanlar çok çabuk öfkelenen ve bu yüzden hiç arkadaş edinemeyen oğlan varmış.
Babası ona bir kese dolusu çivi vermiş ve her öfkelendiğinde, bahçe kapısına bir çivi çakması gerektiğini söylemiş.
Oğlan daha ilk gün kapıya 37 çivi çakmış.
İlerleyen haftalarda öfkesini kontrol etmeyi öğrendikçe, kapıya çaktığı çivilerin sayısı da her geçen gün azalmış.
Gün gelmiş, öfkesini kontrol etmenin, kapıya çivi çakmaktan daha kolay olduğunu keşfetmiş.
Ve bir gün çocuk, öfkesine hiç kapılmamayı öğrenmiş.
Koşup babasına durumu anlatmış ve babası da ona, öfkesine her hakim oluşunda,kapıdan bir çivi çıkartmasını söylemiş.
Günler geçmiş.
Oğlan babasına, kapıdaki tüm çivilerin söküldüğünü söylemiş. Babası da onu elinden tutup bahçe kapısının yanına getirip, şöyle demiş:
“Aferin oğlum. Çok şey başardın. Ama bir bak. Kapının üstü delik deşik oldu. Bu kapı asla eskisi gibi olmayacak. Öfkeyle söylediğin sözler, tıpkı bu delikler gibi iz bırakır. Bir insana bıçak saplayıp, sonra çekip alabilirsin ama üst üste ne kadar özür dilersen dile, o yara hala oradadır...”
***
Kıssadan hisse:
Pardon demeden önce, bu davranışı yapacak hareketlerimizi engellemeyi öğrenmeliyiz.
Çünkü atalarımız der ki:
“Pardon çıktı, eşekler çoğaldı...”