Devlet verdiği sözden, açıkladığı destekten cayar mı? Türkiye’de olur. Gerçekten oluyor. Misal...

Çiğ süt primi litre başına 25 kuruş açıklanmıştı, 10 kuruşa düşürüldü. Tarım ve Orman Bakanlığı gerekçeyi gizlemedi; açık açık bütçede para olmadığını belirtti. Üstelik süreç, bir hukuk devletinde akıl dışı olarak nitelendirilecek şekilde geriye dönük işledi. Geçen Mayıs ayına kadar olan primler 10 kuruştan hesaplandı. Şaka gibi! Çiftçi, üreticinin sorunları malum. Maliyet hesabı ortada. Üç kalemi üst üste koy, satış fiyatını geçiyor. Bence burada duralım.

***

Çünkü bu yaşanan sadece bir geri adım değil, yaşanan ekonomik sıkıntının boyutunu da gösteren acizliktir! İyi de aynı bütçede Diyanet’in payı yüzde 34 artırılarak 7.7 milyar TL’den 10.5 milyar TL’ye yükseltildi. E madem para yok? Tarım destekleri Türk çiftçisi çok rahatmış gibi zaten geç ödeniyordu. Üreticinin teşvik edilmesi için verilen primlerde Mayıs- Haziran dönemi daha ödenmemişti. Çiftçi 15 Kasım’da zam beklerken geri dönük olarak alacağı prim azaltıldı.

***

Gelelim bu durumun yansımalarına. Sektörün önde gelen temsilcileriyle daha konuşmaya başlamadan iç çekişlerinden anlıyorum; “Söyleyecek söz mü kaldı” demek istiyorlar. İzmir’in yüksek miktarda üretim yapan süt üreticilerinden Tire Süt Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük, “Bir şey söylesek şikayet eder konuma düşüyoruz, söylemesek yaşadığımız sıkıntılar kahrediyor. Süt sektörü nefessiz bırakılıyor” diyor.

İzmir’de 2 bin büyük başlık hastalıktan ari süt çiftliği TİTAR’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Doğan, hızlıca bir hesap yapıyor. Açıklandığı ve planladıkları şekilde destek almaları yerine 10 kuruşluk desteğin üzerine bu süreçte girdi fiyatlarındaki artışı koyuyor. Altı aylık zarar 450 bin TL’yi geçiyor. Hani en net söyleyeceğimiz tespit; hiçbir Bakana bu durumun kısmet olmamasıdır! Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin göreve geldiğinden bu yana çizdiği zikzaklı sürecin üstüne, şimdi 'Verdiği Sözü Geri Alan Bakan' konumuna düşmek gerçekten üzücü olsa gerek.

Süt inekleri kesime gider

Türkiye zaten sütte 7-8 yılda bir acımasız bir döngüye giren ülke. Süt üreticisi artan girdi maliyetleri ile başa çıkamayınca ineklerini kesime gönderiyor. Ardından mezbahalarda kontrolsüz kesimlerle kaotik bir süreç yaşanmaya başlıyor. Eli kulağında tüketici sütü daha pahalıya alacak. Avrupa ortalaması kabul edilecek Almanya’da günlük sütün litre fiyatı 1 euro. Günün rakamlarıyla 6 TL 30 kuruş uzun ömürlü kutu sütün litresi 70 cent. Yani 4 TL 50 kuruş. Asgari ücret 1.557 Euro. Bu da en düşük maaş 10 bin TL demek ve biz de asgari ücret Almanya’nın beşte biri. Çelişki, sorun çok ama en iyisi konuyu Simon Kierkegaa’ın sözüyle toparlayalım; çağımız,yalnızca ticaret dünyasında değil, idealar dünyasında da düzenli bir temizlik harekatı örgütlemeli. İdealler kayboldukça sorunlar da artar, verilen sözler de daha çok geri alınır.

Yine mi yanıldınız Ahmet Hakan Bey

Tam da Türk basının amiral gemisinde büyük ‘saygısızlık’a imza atarak 50’ye yakın meslektaşımızın tebligatla işe atılmaları ve ardından tepki istifalarının ortasına denk geldi o röportaj! Tepki gösterip istifa edenlerin arasında amiral gemisinin kaptanı genel yayın yönetmeni Vahap Munyar da vardı. Daha doğrusu yaşatılanlara Munyar da dayanamadı. Yerine köşe yazarı Ahmet Hakan getirildi. Ya da şöyle söyleyelim, basın sektörü yapılan ‘saygısız uygulamaya karşın’ geç kalmış da olsa bir dayanışma gösterirken meslektaşımız yapılanlarda yanlış görmemiş olacak ki o koltuğu kabul etti. Sonra da ilk yazılarından birini yazdı. “İzmir’e gidip de kendisini tanımadan önce, ben sanıyordum ki, Tunç Soyer şöyle bir adamdır; fena halde alafrangadır, İzmir’de adeta ‘bir İsveçli’ edasıyla takılmaktadır vs, vs”

Sonra devam ediyor; “Anladım ve fark ettim ki aslında şöyle bir adammış. Yani neyse anlamış. Ve neyse İzmirliler ondan önce anlamış ki, Soyer’i 14 bin nüfuslu bir ilçenin belediye başkanlığından diğer tüm rakiplerinden sıyrılmasını sağlayarak büyükşehir koltuğuna oturtmuş. Röportajın diğer kısımlarına girmeyeceğim. Akıcı, çarpıcı fakat zamanlama talihsiz! Başımıza ne gelirse bu sonradan fark edenlerden geliyor. Hep kandırılıyorlar, aldatılıyorlar yanlış anlıyorlar.. Umarım birkaç yıl sonra ben yine gerçeği fark edememişim demez ama bu gidişle bizim kendisi için ‘yanlış tanımışız’ demeyeceğimiz kesin.