“Önce söz vardı, yine söz kalacak geriye…”
Yılların hukukçusu şair-yazar Veysel Gültaş, iki yıl önce aramızdan ayrılan hepimizin sevgilisi, bilge insan Şadan Gökovalı’nın adeta “külliyatını” bu kitapta toplamış; “Şadan Gökovalı Kitabı.”
Kitabın sunusunda “Merhaba” demiş Veysel Gültaş ve devam etmiş: “Dikişsiz ak libaslı baş açık yalnayak ve yalın kılıçtır YOLDAŞ’lığım, 'Adem denen denizi arayan”' insanın KOLDAŞ’ıyım. Hayatın bana bahşettiği yaşam sürecinde, varlığıyla çoğaldığım ARKADAŞIM, KAFADAŞIM Sevgili Prof. Dr. Şadan Gökovalı Ağabeyime.”
Yine bir “Merhaba” ile sonlamış ifadesini Gültaş.
***
“İnsanlık tarihinin en eski destan kahramanlarından Gılgamış, sevgili dostu, Enkidu’nun ölümü üzerine, ‘ölümsüzlüğün ardından’ koşar ve ölümsüzlüğü aramaya başlar. Zorlu geçen mücadeleler sonucunda, yaşam gerçeğini yakalar ve asıl olanın; insanlığın bilincinde, belleğinde ölümsüzleşmek için kalıcı eserler/izler bırakmak olduğunu kavrar. İnsanlığın önünü açan, farkındalığı insanlığa armağan eden; farkındalığı yaşatan o ülkenin destan kahramanları, düşün ve bilim insanları olmuştur. Dünya insanlığını daha yaşanılası bir düzeye onlar ulaştırmışlardır. Bu nedenle de onlar birer ‘epope’, insanlık tarihinin birer kulvarıdır. Onlardan biri de Prof. Dr. Şadan Gökovalı’dır.”
Veysel Gültaş’a göre: “Dünya insanlığına sunulan, kitaplı kitapsız bütün inançlara saygı, inanç özgürlüğünün vazgeçilmezidir. Odağında, insana saygıyı esas alan bütün inançlar değerlidir. ‘Benim Kabem insandır’ diyebiliyorsak.”
İşte Şadan Gökovalı bu inancı, bu saygıyı bize taşıyan, bizi uyandıran, uyandırırken de eğiten seçkin aydınlarımızdan biridir. Gültaş için Gökovalı, Homeros oğullarındandır. Seceresi Antik Çağ'a dayanır. Özgürlük peşindeki İkaros’un “Kanatlarını güneşe değil, güneşi aşan ve aşacak olan insanlara” adadığını öğreniriz onun yazdıklarından.
O, Şadan Gökovalı’dır. Ülkesinin toprağına, taşına, ağacına, suyuna sevdalıdır. Gökovalı, bütün yazılarında, eserlerinde içindeki hümanizmayı bize aktarmıştır. Bilgiyi paylaşmayı öğretmiştir.
“O bir kilimdeki binbir çeşit rengin buluşması gibi, bir nakış gibi işler Anadolu’yu. Onun bize sunduğu; Havva Ana’mıza kadar uzanır, sonra Hititlerle buluşturur, geçmiş yüzyılların uygarlıklarıyla da kaynaştırıp, çağımızla da harmanlayarak, geleceğe taşır insanı.”
Okan Yüksel ustam da şöyle yazmıştır antolojisinde; “O, ‘bir şiir vardır benden ileri! der ve kendini ‘Şiir sever: Şadan Gökovalı’ diye tanımlar.”
Şadan Hoca yıllar önce bakın ne demiştir?:
“Ben halkım hey/ Feleğin sillesin çok yemişim/ Kalem vermemişler elime/Diyeceklerimi türkülerle demiştim...(Bu dizeler kapak olmuştur, önsöz olmuştur kitaplara)
Alsancak’ta, 61 yıl oturduğu ve adı verilen 1394 sokağın kocaman erişkinler olmuş çocukları da aralarında şöyle konuşurlar hep; “Biz Şadan Hoca’nın daktilo sesleriyle büyüdük.”
Peki öğrencileri ne derlerdi Gökovalı’ya? Hemen yazalım; “Google Şadan, Bilgisayar Hoca, Canlı İnternet.”
***
592 sayfalık kitapta, Şadan Gökovalı imzalı yayımlanmış köşe yazıları, “Ben Kitaplarımda Yaşadım”, “Masalsı Türkiye”, “Söylence”, “Ben Halikarnas Balıkçısı-Doğdum Sevdim Öldüm”, “Çocuklara Gençlere Anadolu Söylenceleri”, “Muğla Sevdalısı Oktay Akbal’a Armağan”, “Muğla İlinde Turizmi Geliştirme Olanakları” kitaplarından seçmeler, Gökovalı hakkında vefatından önce ve sonra yazılmış yazılar -ustaca- biraraya getirilmiş.
576-577 sayfalarda “Şadan Gökovalı Sokağı’nda” başlıklı yazıma da yer vermiş Veysel Gültaş, sağolsun. Bir bölüm o yazımdan: “Dün oradaydım. Düşündüm Gökovalı’nın Anadolu sevgisini. Bu coğrafyanın taşına toprağına sevgisini. Mitolojiyi şiire çevirmesini. Güzel Türkçesini. Engin bilgisini. Ege. İzmir. Balıkçı’yı. Azra Erhat’ı. Geleceğe iz düşüren kitaplarını. Sorduğu soru bilinmediğinde ‘öğrenmemişsin” değil ‘öğretememişim’ diyebilen hoşgörüsünü. Özdeşleşmiş Merhaba’sını. ‘Sesim ben/Homeros’tan Yunus’tan Dede Korkut’tan gelen/ Atatürk’ten kalan ses/ Su gibi, akarsu gibi/ Yüz otuz bin sözcük var dilimde/ Hepsi yitse/Tek bir sözcük kalacak gök kubbede; ATATÜRKİYE’ dizelerini…”
***
O, dünyaya veda ederken, “Olgun bir meyve gibi, artık dalımdan koparak düşüyorum, beni besleyen ağaca teşekkür ediyorum” diyerek ayrıldı aramızdan. Çok yakışan gülümsemesi, yüreğimizin sıcaklığında. Ne güzel yazmış Veysel Gültaş: “O ummandır, bir deryadır. O, çağdaş bir derviştir. İnsanlığımızı çoğaltan Anadolu kokuşlu bilgedir. Soyağacı binlerce yıl ötesine giden bir Anadolu çınarıdır. Yetmez zordur Şadan Gökovalı’yı yazmak. Jeoloji bilimiyle tanımlarsak o, yanardağın ağzındaki kuştur. Yanarak çoğalan kuş masallarındaki Anka Kuşu’dur Şadan Gökovalı; beş yüz yılda bir dirilen...”