Bir önemli anlaşma… Yıllardır ısrarla onaylanması beklenen, çağımızın en önemli sorunu sayılan iklim krizi hakkındaki Paris Anlaşması -5 yıllık bir gecikmeyle- TBMM Genel Kurulu’nda oybirliği ile kabul edildi, Resmi Gazete’de de yayınlandı. Küresel sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlandırılması hedef artık.
Yeşiller Partisi’ne göre, “Artık Türkiye’nin vakit kaybetmeden sera gazı azaltımı ve iklim krizine uyum için çalışmaya başlaması gerekli. Şimdi gerçekçi hedefler koyarak iklim için harekete geçme zamanı!”
Bizce de ülkemiz, tam anlamıyla küresel ısınma ve iklim kriziyle ortak akıl ve bilimin ışığında mücadele etmek zorunda! Başka dünya yok çünkü!.. Gıda fiyatlarındaki zamları önlemek için marketler açılmasını çözüm görenlerin, iklim değişikliğiyle mücadelesi bakalım nasıl olacak?
***
Gazetemizden Gökçe Adar imzalı bir çevre haberi: “İris’in kuşları daha özgür”
Karaburun’un önemli sulak alanı olan ve göçmen kuşlara ev sahipliği yapan İris Gölü çevreciler sayesinde Özel Çevre Koruna Bölgesi ilan edildi. Bölge eski canlılığına kavuştu, kuş popülasyonunda da artış yaşandı.
Hürriyet’ten: “Antalya’da da Sedir ormanlarının bulunduğu Elmalı Dağı ve Bey Dağları arasında kalan karstik oluşumlu 850 hektar büyüklüğündeki Avlan Gölü, son yıllarda yaşanan kuraklık ve bilinçsiz sondajlar nedeniyle kurudu. Önceki yıllarda yaz aylarında su seviyesi azalsa da bu sene gölün sadece küçük bir noktasında su kaldı. Göldeki ekosistem neredeyse yok olurken göçmen kuşlar ise suyun kalmadığı göle uğramaz oldu. Kuruyan alanlarda sürü halinde küçükbaş hayvanlar otluyor.”
Bir manşet de dünkü Milliyet’ten: “Tuz Gölü eriyor… Bir zamanlar flamingo cenneti olan Tuz Gölü, milyonlarca yıllık güzelliğini yanlış tarım politikaları, çevresindeki on binlerce kuyu ve kirlilik yüzünden kaybediyor. Gölün 100 yılda yüzde 86 küçüldüğü kesinleşirken en büyük tehlike, su seviyesindeki önlenemeyen düşüş. Sulak alanda bir zamanlar 285 kuş türü yaşıyordu.”
***
Ve dumanı üzerinde bir kitap… Dostumuz M. Osman Akbaşak’ın imzasını taşıyan “Sular Çekilirken”… Yazarın yedinci kitabı, bu kez günümüzün sorunlarından "susuzluk kuraklık" olgusuna dikkat çekiyor. Şair Cem Seyhun Ünbay’ın tespitiyle, “büyük bir duyarlılıkla kaleme alınan roman, insan ve doğa” ilişkisinde irdeliyor zamanı, mekânı.
Depremde yaşadığı evden yaralı kurtulan “inşaat mühendisi Kemal”, romanın ana karakteri.
Yıllar sonra doğup büyüdüğü kasabasına dönmeye karar vermiştir. Burada, çok sevdiği yörede bir gölet inşaatı yüzünden derin kuyular açılmakta, göller ve dereler kurumaktadır. Verilen mücadele, romanın kurgusu…
***
Türkiye’de yıllardır yeşil alerjili iktidarlar hep çevre karşıtı politikalar geliştirdi. Son yıllarda insan ve doğa sömürüsü katmerlendi. Piyasacılar, sermayeciler doğayı, ekolojik değerlerimizi talan etti. Dağlar delik deşik! Suları çaldılar HES’lerle. Ormanları kestiler, yaktılar. Irmaklar, göller, denizler, topraklar, aldığımız hava kirlendi. Koylar, körfezler, kıyılar, doğal zenginliklerimiz hortumculara olarak rant verildi. Neticede mavi yeşil katledildi! M. Osman Akbaşak da kitabının final ifadeleriyle duygularımıza tercüman olmuş:
“Sevgili ülkem. Senin için çok daha fazla şeyler yapmak, emeklerimizin karşılığını görmek isterdik. Bugün kuraklıktan değil, masmavi göllerimizden, uçsuz bucaksız ormanlarımızdan, insanların deprem korkusu olmadan yaşadıkları kentlerden, dere yataklarından uzak, güvenli köylerden söz etmek isterdik. Çocukluğumda olduğu gibi, dünyanın kendi kendine yeten ülkelerinden biri olmak isterdik. Kentlisi kentinde, köylüsü köyünde mutlu olsun isterdik. Sevgili ülkem, bizi bağışla…”