Cumartesi yazısı için klavyenin başına geçtiğimde ilk düşündüğüm umuttur.
Zaten haftanın karmaşası içinde bunaldığımız için, çokça moral, üstüne kahkaha, biraz da umut vereyim diye uğraşırım.
Ne kadar zor olursa olsun sürdürmek zorunda olduğumuz hayatlarımız var.
Hastalıklara, olumsuz haberlere rağmen bir gün daha yaşamak, sevdiklerimizle birkaç saat daha geçirmek telaşındayız hepimiz.
***
İşte tam da bu moral kokulu yazıya başlamaya çalışırken telefonum çaldı.
Halaoğlu Önder “Seyit ölmüş” dedi, sustu.
Beynim sallandı, gözlerim yerinden çıkacakmış gibi oldu, kolum titredi, ayaklarım terketti gitti.
İnanmadım, inanamadım, inanmak istemedim.
***
Telefona sarıldım çocukluk arkadaşım İrfan'ı aradım.
Haberi yoktu, araştırıp döneceğini söyledi.
Sonra Orhan Abi'yi aradım.
Şaşırdı, Ünye dışında olduğundan o da araştırıp döneceğini söyledi.
***
Teknoloji ilerledi, iyiye de kötüye de çabuk ulaşıyorsunuz.
Duyduğum doğruydu, zaten kötü haber tez yayıldı.
Sağdan soldan insanlar aradı, kimse umutlu bir haber vermedi.
Kabus dedikleri bu olsa gerek.
***
Seyit, İrfan ve ben çocukluk arkadaşıyız.
Üçümüzün içinde adam olmaya en yakın Seyit vardı.
Kibardı, narindi.
İrfan ve Seyit babalarını kaybetmişlerdi çocuk yaşta.
Ben de aynı yaşlarda annemi.
Belki de bizi bir araya getiren bu eksik yanımızı tamamlama isteğiydi.
Kardeş gibiydik, belki kendi yaralarımızı en iyi birbirimize gösterebiliyorduk.
***
Orhan Abi, Ali Abi, bir de rahmetli Hüsnü Abi adam olalım diye en çok uğraşandı.
İlhan, Aziz, İsmail ve bir sürü pırıl pırıl genç.
Bir ben adam olamadım.
Gerisi çok şükür kendilerince mutlu oldular.
Grup Gurbet vardı, liseden sonra sağa sola savrulan.
İçimizde en iyi Seyit sevdi.
Saatlerce, günlerce hep aynı kızı konuştuk gençliğimizde.
O zamanlar kaçamak yoktu, sevdiğini bir kaç dakika pencerede görecek diye yağmurda çamurda az beklemedik.
Dedim ya, adam oldu. En çok sevdiğini aldı. En çok sevdiğiyle mutlu oldu.
Bir kez sevdi, bir kez yetti ona.
***
Bizim neslin savrulan gençliği, tesadüfen de olsa bir araya geldiğinde çok mutlu olur.
Hele çocukluk anılarınızı tazelerken.
Çok eşya biriktirmem ama Seyit'in bizim öğrenci evine gelip üç-beş gün aç sefil kalışından sonra döndüğü Ünye'den yazdığı mektubu hep sakladım.
Kendiyle, hayatla ve sefillikle dalga geçen, yüzü ay gibi kardeşimdi.
Yetim olmayı sekiz yaşında, öksüz olmayı ellili yaşlarda öğrendim.
Daha ötesi varmış demek ki hayatın tattıracağı, ismini koyamadığım.
Hoşçakal benim ay yüzlü kardeşim.
Bu sabah umutla, dirençle ve en serseri halimle bakacağım fotoğraflarımıza.
Senden kalan en güzel şey sevmekti.