“Kantarın topuzunu kaçırmak” diye bir deyim vardır… Ölçüyü kaçırıp, aşırı davranmak anlamına geliyor… Meclis’in açık kaldığı günlere bakıp, çıkan seslere de kulak vererirseniz “kıssadan hisse” çıkararak diyeceğim tek şey şudur: Bu Meclis, bu vekillerle kantarın topuzunu çoktan kaçırmışa benziyor gibi!... Öyle ya, birinin “ak” dediğine diğerleri otomatik olarak “kara” diyor! Sonra ayıkla bakalım “ak”larla “kara” ları… Verilecek o kadar örnek var ki! İsterseniz, sadece “siyaset- eğitim- spor kokteyl” yapalım…
***
Bayram var… Yasak var mı? Okullar açılsın mı, açılmasın mı? Bakın! Bunu emekli Milli Eğitim Müdürü dostum Tuğrul Tabakoğlu’na sordum. Dedi ki; “Seyreden manzara hiç de iç açıcı görünmüyor. Bazı konularda katı tedbirler almayı gerektiriyor. Eğitim uzun vadeli bir yatırımdır. İnsan hayatı hiç bir şeyden daha ucuz değildir.”
Biliyorum; “Nereden-nereye?” diyeceksiniz! Onun için ben üstümü-başımı karalamadan “Kovid-19” parantezi açıp dostlarımla sık görüşüp köşeme aldığım “Futbolumuzda yaşananların” akla karalarını aktarayım!
***
TÜRFAD İzmir Şube Başkanı değerli dostum Bahri Vreskala ile yarım kalan sohbetimin
özetini aktarayım: “Milli Lig adıyla ilk defa 21 şubat 1959 tarihinde kurulan Profesyonel Futbolumuz, Spor Bakanığı bünyesisine (o zamanki adıyla) Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’ne bağlı idi. TTF başkanları 1992 yılına kadar Spor Bakanı tarafından atanıyordu. 1970–1980 li yıllarda, Milli Futbol Takımımız 70 bin kişilik İzmir Atatürk Stadyumu’nda oynandığı ve başarılı sonuçlar alındığı için milli futbol karşılaşmalarının neredeyse tamamı İzmir Atatürk Stadyumu’nda oynanıyordu. O zamanlar Türkiye Futbol Federasyonu "özerk" değildi. Bu gün ise "özerk" bir TFF, sınırsız sponsor gelirlerine, çok sayıda mükemmel, modern, çağdaş stadyumların yanı sıra kulüplerimizin kendilerine ait özel spor kompleksleri, spor tesisleri var… Buna rağmen, çoğu yurt dışında doğan gençlerimizden oluşan bir milili takım… Ne yazık ki, yanlış spor politikaları yüzünden daha düne kadar bütün bu olumlu ve sınırsız her türlü imkanlara sahip milli futbol takımımız, 3 milyon nüfuslu Makedonya ile berabere kalıyor, çok küçük bir ülke olan İzlanda'ya ve diğer ülkelere mağlup oluyor! Başarısızlık had safhada… Futbol milli takımların teknik direktörlerine hakları olmadığı halde astronomik ücretler veriliyor, futbolcularla milli davada "prim
pazarlıkları" yapılıyor. Yazık! Hem de çok yazık!
***
Hata nerede? Hata, yönetimlerde, teknik heyette, ileriyi göremeyen yöneticilerde… İstikrarı bozulan milli takımlar kadrosu… En önemlisi, “milli ruhun hissedilmemesinde " ve de “önemsenmemesinde”dir. Alınan yanlış kararlar yüzünden gençlerimizin önlerinin kapatılmasında, alt yapıya gerekli önemin verilmemesindedir. Geçmiş yıllarda milli takıma seçilmek bir “ayrıcalık” ve büyük bir “onur"du… Prim pazalıkları yapılmıyordu, tamamen ülkemizde doğan gençlerimizden oluşan milli takımlarımızda “milli takım ruhu" vardı. Son zamanlara kadar (Şenol Güneş'in göreve geldiği güne dek) maalesef başta teknik direktörler olmak üzere yapılan "prim pazarlıkları" milli takım ruhundan önce gelmekte idi...
Yanlış nerede ? Bana göre, yanlış TFF yönetimlerinde, teknik heyetlerde, eğitimde, yabancı sporcu sayısında, alt yapıya gereken önemin verilmemesinde; en önemlisi yanlışı devam ettiren zihniyette… Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Futbolda gelişmiş ülkelerin sistemine bakmak ciddi ve istikrarlı çalışmak yeterlidir… 17.06.1992 tarihinde 3813 sayılı kanun ile Türkiye Futbol Federasyonu “özerk” hale getirilmesi futbolumuz için bir devrim niteliğindedir…
Özerk olan Futbol Federasyonu, faaliyetlerini bir süre başarıyla sürdürdü. 1993 yılı futbolumuz için önemli bir yıl olarak tarihe geçmiştir. Bu yıl da 16 yaş altı Avrupa Futbol Şampiyonası TFF tarafından organize edilmiş ve profesyonel Türkiye Ligleri'nde Fair Play uygulamasına geçilmiş, daha sonra 1996 yılında uygulamaya konulan Havuz Sistemi ile kulüplerin naklen yayın gelirleri çok çok artmış ve yüz milyon dolarlarla ifade edilmeye başlanmıştır. İlerleyen yıllarda ise özellikle milli takımımızın kendi öz çocuklarımızla aldığı başarılı sonuçlar, sponsorluk yollarını açmış, Türkiye Futbol Federasyonu dev anlaşmalarla futbol ekononomisinde milyonlarca, hatta milyarlarca dolarlık bir katma değer oluşturmuştur. Ancak, bütün bu imkanlara rağmen, bu günlerde tartışılmaya başlayan “yabancı futbolcu” sayısında ciddi bir azaltmaya gidilmemesi, kulüplerin 14 yabancı futbolcu ile sözleşme yapabilecek olması ve sahaya çıkacak takım kadrosunda 8 yabancının yer alabilecek olması, alt yapıdan gelecek gençlerimizin önlerinin kapatılması, maalesef futbolumuza darbe vurmaya devam edecektir…