Ceza… Ceza… Ceza…

Bugünlerde gözümüzü “ceza” ile açıp, “ceza” ile kapatıyoruz…

Galiba bu sözü en sık ve en masum espri olarak (!) İbrahim Tatlıses kullanıyor: “Allah cezanızı verecek!”

10 Ocak şeklen “Çalışan Gazeteciler günü” idi…

O günü yaşayıp gördük ki; muhalif gazetelere ve gazetecilere verilen maddi ve manevi cezaların haddi hesabı yok!

“Balık baştan kokar” diye bir söz var!

Bakıyorum, Cumhurun başı ile muhalefetin başı arasındaki “Sözde” hitabındaki “ceza taksimetresi” 1 milyon TL’den açılıyor! Cezalar havada uçuşuyor… Genel bütçeye bakıyorsunuz, sanki bütçenin “can suyu” cezalarmış gibi geliyor insana! Trafikten tutun, dokunduğunuz her konuya kadar “cezalar” yağıyor… Dur, durak yok!

***

Asrımızın en popüler sporu olarak “futbol” seçildi … Futbolun, tercümesi “ayak topu”… Dolayısı ile tüm “ayak oyunlarında” sistem “takdir” ve “cezalar” üzerine kurulmuş!

İsterseniz, Süper Ligin tepesindeki üç takım FB - GS- BJK'nın önce sahada birbirlerini “Gol” ile, cezalandırmalarına, sonra da yazılı, sözlü ve görüntülü medyada başkanların TBMM’deki liderler misali maddi ve manevi cezalandırma taktiklerine!..

Uzatmaya gerek yok! İşte FB Başkanı Ali Koç ile GS Başkanı Mustafa Cengiz’in “cezalar” üzerinden giriştikleri masa başı çekişmeleri… Ve de an itibariyle “transfer restleşmeleri” ise işin

cabası… Şu tek örnek bile ne demek istediğimi anlatmaya yeter diye düşünüyorum.

Basın görevini yaparak yöneticiler üzerinden niyet okumaya çalışıyor: “Mesut Özil, İstanbul’da hangi semti beğeniyor?” Özil, “Kadıköy” deyince de 2021’in futbol ligi sanki yeniden başlıyor!

***

Memlekette koronavirüs varmış, aşılar Çin’den mi, ABD'den mi, nereden geleceği, karantina dönemi, okullarda ne zaman yüz yüze eğitim yapılacağı, işsizlik, yoksulluk, sanki futbolumuzdaki

gibi elektronik hakeme, “VAR”a teslim edilmiş!

Saydığım bu dertler bazılarına göre, ha var, ha yok!

İzmir’in futboldaki benim yakıştırmam ile “ikiz kuleleri” TÜFAD ve TÜRFAD’ ın değerli iki başkanı değerli dostlarım, Dr. Şaban Acarbay ile Bahri Vreskala ile uzun süredir yüz yüze görüşemediğimiz için dert, sevinç ve dileklerimizi kâğıda döküp klavye şakırtıları arasında paylaşıyoruz.

Türk sporunda lider olmanın gururu tabi ki çok önemli… Bahri Vreskala’ nın da bu konuda görüşlerini aldım. Diyor ki; “Sporda ve her meslekte başarı düzenli, titiz, ciddi ve uzun vadeli bir çalışma sonunda mutlaka gelir. Bu yolda yapılan yanlışlardan dönülmezse başarıya ulaşmak mümkün olmaz. Ama maalesef sporda bu örnekleri çok az görmekteyiz.”

Benim de ekleyeceğim söz şu; ‘Büyük felaketler de bir kerelik hatalardan oluşur.’

Sevgili Vreskala “Fair Play” kurallarına sıkı sıkı bağlı bir spor adamı.

Yorumcu ve yöneticilerin beyanatlarında müsabakalar öncesinde ve sonrasında “Kazanmak için savaşacağız!” ve “Kazanmak için savaştık!” gibi çok yanlış konuşmalar yaptıklarını, bunları gören

fanatik taraftarların da “Ölmeye geldik!” gibi çok anlamsız sloganlar attıklarını hatırlatarak “Spor

bir savaş aracı değildir. Sporda savaşmak ifadesi olmamalıdır” diyor. Bahri Vreskala, pahalı yabancı transferleri ve borçlanmalarına da karşı… MESUT ÖZİL konusunda, “Futbolcunun arabaları, villaları yerine onun bir Türk futbolcusu olduğu belirtilmeli” diyor, sözlerini şöyle noktalıyor:

“Futbolumuzda başarılı olabilmek için, tüm kulüplerimiz İzmir’in ALTINORDU Spor Kulübü futbol takımı gibi alt yapıya önem vererek kendi öz varlıklarını, gençlerini futbolumuza kazandırmalıdır. Aksi takdirde gelecek sezonlarda futbolumuz daha da kötüye gidecektir.”