Yıllarca, özellikle İzmir Fuarı’ndaki gazino bahçelerindeki konserlerini takip etmiştim. Daha sonra gazetecilik yıllarımda da tanışma onurunu edinmiştim.
En son üç yıl önce İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nda 1 Mayıs İşçi Bayramı etkinliğinde sahneye çıkmıştı, Okan Yüksel Baba, Halil Hüner ve Hakan Akyıldız’la beraber dinlemiştik “Halkın Sanatçısı” Edip Akbayram’ı.
O gün, “Bugün bana göre bayramların en büyüğü. Ben yıllardır emekçiler sayesinde sanatımı icra ediyorum. Biz yıllarca şarkılarımızda türkülerimizde sevgi barış kardeşlik doğa dedik, haksızlıklara karşı çıktık.” demişti. Ardından da o eşsiz sesiyle “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ı söylemişti onbinlere. Sonra da; “Aldırma Gönül”, “Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar”, “Bekle Bizi İstanbul”, “1 Mayıs Marşı” ile yüreklerimize dokunmuştu,
xxxx
"Ben 80 milyona şarkı söylüyorum. Hiçbir zaman bana verilen sevgiye ihanet etmedim. Ne korumam oldu, ne silah taşıdım.
Alevi’si, Sünni’si, Laz’ı, Kürt’ü, Çerkez’i hepsi benim canım, ciğerim. Halkım beni vuracaksa vurur, öpecekse de öper. Ben buyum çünkü.
Ayıran, bölen her anlayışın karşısındayım (…) Geçmişte beş yıl bana kimse iş vermedi.12 Eylül’de 15 gün göz altındaydım. Kiram birikmiş, kimse iş vermiyordu.
Üç ayda bir karımın bileziğini satıyordum. Oğlum Ozan’a ayakkabı alamıyordum.
Bu arada 'Arabesk plak yap' diyorlardı bana ama eşimle birlikte hiç teslim olmadık.
'Her kışın bir baharı var' dedik. Düşünün, çocuğuna ayakkabı alamayan bir babaya iki daire teklif edildi, ama kabul etmedim. Çünkü ben arabesk değilim. Beni kimse satın alamaz."(Posta röportajından)
****
Edip Akbayram..."Ezilenlerin melodik sesiydi" o! Ozanları, Anadolu ezgilerini; Cem Karaca, Barış Manço, Fikret Kızılok gibi pop formunda sevdirendi bize.
Hep sevgiden, dostluktan, barıştan ve kardeşlikten söz etmiştir.
55 yıldır sahnelerdeydi; şarkılarıyla, türküleriyle, ağıtlarıyla.
"Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım." ifadeleri ile anlatırdı müzik hayatını ve eklerdi;
"Ben hep türküler söyledim ve kızına ilk 'Türkü' ismini veren benim. Şunu söyleyeyim; türkülere ve sanata ihanet olmaz."
Yorumladığı şarkılar, türküler gibi “ilkeli ve ödünsüz” yaşayan ender sanatçılardandı o!
O hiç kandırılmadı da! 2000’de Fethullah’ın ödülünü, Tarık Akan, Müşfik-Yıldız Kenter, Ferhan Şensoy, Kemal Sunal, Erol Günaydın, Macide Tanır, Göksel Kortay, Semiha Berksoy, ve Mücap Ofluoğlu gibi reddedendir.
Neticede; tercihini insan haysiyetine yakışır bir yaşamdan yapmıştı…
xxxx
“Rüzgar esiyor ama artık bir başka ezgiyle. O eski plaklarda dönen hüzün, şimdi yüreğimize kazındı. Her notada sesin var. Her seste özlemin…Zamanın bile dokunmaya kıyamadığ o gülüşün. Şimdi siyah-beyaz bir hatıra gibi asılı gökyüzünde. Bir ülke uğurluyor seni, bir kuş havalanıyor usulca. Ve biz , suskunuz. Bağrına hüzün çökmüş bir türkü gibi….
Gittin sanıyorlar ama bilmiyorlar ki, her şarkıda yine sen varsın. Sesinle büyüyenler şimdi sessizce seni dinliyor, yüreğinden geçen son şarkıyı. Işığın hiç sönmesin Edip Abi.”
Tiyatro Sanatçısı dostumuz Volkan Severcan sanki duygularımıza tercüman olmuş bu satırlarıyla.
Xxxx
Çok büyük sanatçıydı. Bu ülkenin, bu toprakların yanık bir o kadar da özel sesiydi. O sesi yüreğinden kopup ulaşırdı bize. İçten gülümsemesi, mütevazı duruşuyla da çok sevdik Edip Akbayram’ı.
Başı öne eğilmeden, alnı açık, el etek öpmeden, saraylara yanaşmadan, güzel günleri göremeden buruk ayrıldın aramızdan. Sanatınla, duruşunla var oldun. Hepsini tükenmez saygıyla anacağız hafızalarımızda elbette, oldukça lekesiz berrak.
Onsuzluğa alışmak zor. Hoşçakal çocukluğumuz, hoşça kal gençliğimiz, yetişkinliğimiz
Çok sevdiğim, onun da çok sevip yorumladığı Mustafa Uysal bestesi Ataol Behramoğlu şiirinden dizelerle; “Ben ölürsem akşamüstü ölürüm/ Şehre simsiyah bir kar yağar/ Yollar kalbimle örtülür/ Parmaklarımın arasından / Gecenin geldiğini görürüm/ Ben ölürsem akşamüstü ölürüm/ Çocuklar sinemaya gider/ Yüzümü bir çiçeğe gömüp/ Ağlamak gibi isterim/ Derinden bir tren geçer/ Ben ölürsem akşamüstü ölürüm/ Alıp başımı gitmek isterim…”