"Sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor!
Sahne ve hayat, birbirinin yansımasıdır.”
**
Bizim evde;
Yalan söylemeyeceksin!
Çalmayacaksın!
Vicdanını temiz tutacaksın!
İnsanlara yardım edeceksin!
Bunlar konuşulurdu…”
**
”Hatalı olduğunu anlayan bir insanın bunu telafi etme çabasını gördüğümde özür beklemem,bu bana özürden daha samimi gelir, bana
samimiyet yeter”.
**
“İnsanın ortak kaderi, doğum, ölüm ve o aradaki zaman; yaşam!
Doğmak, ölmek isteğe bağlı değil.
Ölmek belki bazen.
Bize düşen; yaşamak! Koşullar ne olursa olsun yaşamak!
Ayakta kalmak!
Haydi sıyırttın sıyırttın,
hayatta kalabildin zar zor. Uzun yaşamak, bir ayrıcalık. İyi güzel!..”
**
“Tiyatro, benim hep insan kalmamı sağladı.
En büyük üzüntüm tiyatro, en büyük zevkim de gene tiyatro!”
**
“Atatürk!
Her geçen gün, bir alfabesine bakmak,
ona olan hayranlığını arttırıyor.
Bir mucize gelmiş bize. Bizi aydınlatmış, bizi ısıtmış, ışıtmış…”
**
“Yaşlanıyoruz.
Hepimiz yaşlanıyoruz. Yaşlanmayı ben ne hayallerimden, ne sevinçlerimden ne de dünyanın güzelliklerinden uzaklaşmak olarak almıyorum.”
**
Cumhuriyet döneminin en kültürlü en güçlü
sanatçılarından biri olarak ayakta alkışladığımız
“Tiyatronun Yıldızı” Yıldız Kenter işte kendini böyle
anlatırdı.
Bundan 72 yıl önce Shakespeare’in “Onikinci Gecesi” ile
Ankara’da profesyonel tiyatro hayatına başlayan Yıldız Hanım,
Yazar Vedat Demirci’ye göre; bir Türk kadınının en zor
sanatlardan biri olan tiyatronun her türünde
(yerli, yabancı, dram, komediçağdaş ve klâsik eserlerde)
canlandırdığı rollerle yeteneğini, gücünü
ve azmini sadece ülkemizde değil bütün dünyada kanıtlamıştır.
Başarıları nedeniyle İtalyan Hükümeti’nce,
dünyadaki en başarılı 7 kadından birine verilen “Adelaide Kristori Nişanı”na lâyık görülmüştür.
Bastia Film Festivali’nde “Hanım”daki rolüyle"En İyi Kadın Oyuncu" seçilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür ve Sanat Ödülü’nü almıştır.
Sovyetler Birliği’ne davet edilen ilk tiyatro grubu, onun
Kenterler’idir.
**
Yaşamak;
Yıldız Kenter için çalışmaktı.
Küçük yaşta başlayan!
Yaşamak, savaşmaktı. Savaşın güzelini de tiyatroda keşfetmiştir.
Düşmeler, kalkmalarla bir ömür tüketmiştir.
"Hayat böyle bir şey, ine çıka, düşe kalka ilerliyor insan yolunda.
Çok gözyaşı döktüm, çok sevindim, çok üzüldüm
ama hep mutlu oldum. Çünkü sevdiğim işi yaptım, yapıyorum.
Ben sevinerek uyanırım her güne.
Çünkü her günü çok severim.
Bütün sıkıntılara rağmen yaşamaktan hiç vazgeçmedim…” –
(Tiyatro Benim Hayatım-Dikmen Gürün)
**
“Siz tiyatroda ne yakaladınız da böyle tutkulu sevdiniz?”
Bu sorunun karşılığı hiç değişmemiştir;
“Tiyatroda aşkı yakaladım.
Hayatı yakaladım.
Kendimi ve dünyayı tanıdım!..”
**
O yıllardan fazla bilinmeyen iki anekdot aktaralım.
Kenterler Tiyatrosu’nun zor günleridir.
Dönemin Kültür Bakanı Talât Hâlman bir öneride bulunur.
Koltukları satmak, alanların adlarını o koltukların üzerine yazmak!
Ancak tek koltuk dahi satılmaz.
Bir gün tesadüfen Hürriyet’in patronu Erol Simavi ile karşılaşır.
Tanesi 3 bin liradan 10 koltuk alır Simavi.
Bunu duyanlar koltuk almakta yarışırlar.
**
Süleyman Demirel’li bir anekdot…
Tiyatrolarını inşa ederken bir sigorta şirketinden kredi alırlar.
Ancak borcu ödemekte zorlanırlar.
Şirket tasfiye olur ve bir bankaya geçer.
Banka da icra yoluyla tiyatroyu satılığa çıkarır.
Kenter’in çözüm bulma önerileri sonuçsuzdur.
Aklına Başbakan Demirel’i aramak gelir; arar.
Demirel telefonda şu yanıtı verir;
“Olacak şey değil. Sanatçının özgür olmalı.
Bu özgürlüklerin başında da ekonomik özgürlük gelir.”
Başbakan Demirel’in talimatıyla banka borcu takside
bağlar, tiyatro da satılmaktan kurtulur.
Devamı daha da ilginç..
Devir değişir, 12 Eylül’dür.
Faşist Cunta yönetime el koymuştur.
Demirel “Zincirbozan Sakini”dir(!)
Telefonla arar kendisini sık sık Yıldız Kenter.
Çıktıktan sonra bir gün röportajını okur gazetede.
Demirel “hiç aşk mektubu almadığını” anlatmaktadır.
Oturur bir mektup yazar;
“Bu bir aşk mektubudur.
Siz bana şunları yaptınız, yüreğimde o aşk duygusu duruyor.
Hem diyorsunuz ki röportajınızda bana aşk mektubu
gelse bile bana ulaşmaz! Bunun size ulaşmasını
istiyorum ben.
Kim okuyorsa mutlak ulaştırsınlar..”
Turne telaşıyla mektup unutulmuştur.
Danimarka turnesinde bir kitabının arasında mektubu bulur, birkaç şey ekleyerek postalar.
Sonra Nazmiye Demirel arar Yıldız Kenter’i, teşekkür eder..
İşte aşk mektubu!..
**
Alnında ışığı ilk hisseden, gönlünde duyan tiyatronun yıldızı!
Çağdaş Türk Tiyatrosu’nun sesinin büyüsüne kapıldığımız öncü kadın!
O “tiyatro kadın”,
Yıldız Kenter’di!
İyi ki var oldunuz, ışık saçtınız.
"Gülümseyerek gitmeli , başka çare yok ..." derdi hep.. Öyle gitti...
Üç yıl olmuş "görkemli yıldızın" aramızdan ayrılalı...