Türkçe, bu dil ağzımda annemin sütüdür(YAHYA KEMAL BEYATLI)
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal Maraş’ta bir konferansta konuştu;
"Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao’nun kültürel devrimidir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir."
Ünal daha sonra yaptığı açıklamada ise, değerlendirmesinin “Cumhuriyet’e değil, kültür devrimi olarak yapılanlara yönelik” olduğunu öne sürdü.
Oysa Mahir Ünal “hedef aldığı”Cumhuriyet sayesinde seçilebilen, Cumhuriyet sayesinde o koltukta oturabilen siyasetçiydi…
xxxx
Siyaset ve kültür dünyasından tepkiler geldi. İlk tepki verenlerden biri oldu evrensel şairimiz Ataol Behramoğlu;“Türkçe’ye düşman Mahir Ünal, bu Türkçe’yle yazılmış dünya ölçüsünde değerli çağdaş edebiyatımızdan, bilimsel alanda yazılmış ve yanısıra dilimize kazandırılmış milyonlarca sayfa yapıttan tek satır okumamış.”
Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel de Ünal’a tepki verenlerin başındaydı;
“Cumhuriyet dilimizi ‘lügatimizi’ yok etti diyen(ler) gerçeği bilerek laikliğin özü olan Harf ve Dil devrimlerini karalıyor. 600 yıllık imparatorlukta kapağında TÜRKÇE SÖZLÜK yazan TEK YAPIT yoktu. Cumhuriyetle hesaplaşırken bugünkü dili kullananlar hangi ‘lügati’ni yitirmiş?
Türkçe, 600 yıl dinselleşen Arap abecesiyle Arapça-Farsça’nın boyunduruğu altındaydı. Cumhuriyet, bu boyunduruğu kaldırdı, Türkçe’nin tarihsel akışını çarpıtanlar da düşüncesini Cumhuriyet’in olanaklarıyla aktarıyor. 99 yıldır bilimci, sanatçı üretiyorken kim hangi dili yitirmiş?
Cumhuriyet 99, Harf Devrimi 94, Dil Devrimi 90. Yıl’a erişti; kültür devriminin olanaklarını, Harf-Dil devrimlerinin kazanımlarını kullanarak bu iki devrimin dilimizi, kültürümüzü yok ettiğini ileri sürmek doğruyu çarpıtmaktır, siyasal kaygılarla yanlışı yaymaktır.”
Eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar da şöyle demiş; “Cumhuriyet’in dil devrimi olmasaydı, toplumun yüzde 90’ı, Mahir Ünal’ın Türkçe aleyhtarı konuşmasını anlamayacaktı.”
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın tepkisi de çarpıcıydı; “Evet maalesef Cumhuriyet patronların elinde soluksuz kaldı ve sizin gibi devrim karşıtlarına gün doğdu. Sömürücüleri sırtından attığında Cumhuriyet yeniden ayağa kalkar, yobazlar susar.”
Ve Cumhuriyet Tarihçisi yazar dostumuz Sinan Meydan: “Harf Devrimi oldu dilimizi kaybettik. Dedemizin mezar taşını okuyamaz olduk yalanını tekrarlamaktan bıkmıyorlar. Şimdi de Mahir Ünal katılmış ‘mezar taşı okuma kulübü’ne.”
xxxx
Derin cehalete yol alan, “fikirsel çölleşme” yaşayan, sansürün, otosansürün gölgesinde, kutuplaşmanın dibine kadar hakimiyetindeki ülkemiz, adeta ağzına vurulan gem gibi!
Bakınız Türkçe, dünyanın -gerçekten- en büyük ve güzel dillerindendir.
Eşsiz benzersiz Cumhuriyet de, halkın konuştuğu, anladığı dili “resmi dil” olarak benimsemiştir.
Türkçe’ye, 99 yıllık nadide değer Cumhuriyet’in kazanımlarına, ilke ve devrimlerine karşı olanlar, Cumhuriyet’le derdi olanlar, biliniz ki; o Cumhuriyet özgür bir alan yaratmıştır.
Cumhuriyet devrimleri, özellikle Harf ve Dil; laik eğitimin olmazsa olmazıdır. Bu iki devrim asla yok edilemez!
Filoloji (Dil Bilim) uzmanlarına göre; “Dil, toplumu ulus yapan, o toplumda yaşayan bireyleri birbirine kaynaştıran ulusal bir araç, bir iletişim aracıdır.”
Ortak anlaştığımız, tertemiz dildir Güzel Türkçemiz de.
Büyük Önder Atatürk: "Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” demiştir.
Cumhuriyet’e sahip çıkmak; dile, Türkçe’ye de sahip çıkmaktır.
xxxx
Bu yazı da Fazıl Hüsnü Dağlarca dizeleriyle bitmeli;
“Seslenir seni bana ‘sonsuz’/ Der ki çoğal/ Der ki uzun mutluluğuna/
Usun iyiliğin doğruluğun/Bir bilinmeyenden bir bilinene dek/ Türkçe, varolduğumuz/
Türkçe, nice desem seni/ Onca güzelim/ Görünmek derinleşmek/ Dolmak;
Seni düşünürüm düşünürüm, yarı karanlıklarda, dal/ Anlarım onca/
Bir bölü beş, bir bölü dokuz/ Bir bölü bin üç!/ Ayrılık anlamların öylesine azar azar dağılır/
Ta doğudaki balık/ Duyar kokusunu/ Ta batıdaki yoncanın/
Seslenir seni bana yakın uzak/ Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline/
Tutsak uluslar var ya geceler boyu/ Onlar için/ Yitik özgürlükler için/ Türkçe, haykırmak/
O süre yaradılış dar iken/ Düz iken, yassı iken/ Daha’lar/ Daha’lar/ Daha’lardaha’lara karışmış/ Sınırlığın getirmiş yarınları/
(…)
Seslenir seni bana ‘Ova’m, ‘Dağ’ım/ Nere gitsem bulur beni arınmış/ Bir çağ ki akar ötelere/
Bir ak ... ki yüce atalar, bir al ...ki ulu oğullar/ TÜRKÇEM, BENİM SES BAYRAĞIM…’’