“Ayakta uyunur mu? Hem de parmak uçların duvara dayalı? Uyunur be Ömer! Uyunurmuş. Düşüverirsin. Bir anlık düşünden tekmelenerek uyanırsın. Öyle yeşil çayırlar, mavi gökler filan da görmezsin düşünde. Döşeksiz bir hücre görürsün yalnızca. Götürseler, hücreye götürseler. Yatıversem beton zemine. Uyusam, bir anlık uyusam. Bir uyuyabilsem… Tam bir hafta. Bekletmişlerdi böyle. Geldiler sonra. Kaç kişiydiler? Bilmiyorum. Bir şeyler konuştular aralarında. “Atın hücreye, biraz kendine gelsin. Geberip gidecek elimizde” dedi biri. Gittiler. İçlerinden biri geri dönüyor. “Yürü lan!” diyor. Anahtar şakırtısı. Hücreye götürecekler. Hücre… Uyku!”
Feride Çiçekoğlu (Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?)
Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.
Unutmak, hem de çarçabuk unutmak, insanoğlunun en büyük cezası sanırım. Hemen her şeyi unuttuğumuzdan değil mi ki sürekli aynı duvara tosluyoruz. Dün canımıza okuyanları bugün baştacı ediyoruz ve muhtemeldir ki bugün canımıza okuyanları yarın baştacı edeceğiz. Oysa hafızamız biraz kuvvetli olsa, kimin, neyi, ne zaman, neden yaptığını zihnimizin bir köşesine kazısak belki de her şey çok daha iyiye gidecek.
Peki, madem hafıza-i beşer nisyan ile malüldür, bizim görevimiz de hatırlatmaktır.
Bugün 12 Eylül. Ülkenin aydınlık geleceğini yaratacak aydınlık insanlarının üzerinden paletlerle geçtikleri kara günün 40'ıncı yılı. Peki 40 yıl önce neler yaşandığını kaçımız hatırlıyoruz? Çok fazla hatırlayan olduğunu sanmıyorum. Eğer hatırlıyor olsaydın sonradan yaşadığımız bazı garabetleri hiç yaşamayacaktık. İşte bundandır ki o dönem yaşananları hatırlamakta fayda var.
İşte size 12 Eylül'ün acı bilançosu;
650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi “kaçarken” vuruldu. 95 kişi “çatışmada” öldü. 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi. 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi. 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi. 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Zorunlu din dersi getirildi; Türk İslam sentezi bir kültürün milli kültür olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı; Diyanet İşleri’nde 260 din görevlisinin maaşının Rabıta-ül islam örgütünce ödenmesi onaylandı.
Bu bilançoyu kafanıza mı kazırsınız, duvarınıza mı asarsınız bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa hiç unutmamamız gerektiği.